Biz insanlar,
maalesef, hayatımızı önemsemiyoruz. Zerre miskal önemsemiyoruz. Çünkü kendimizi
önemsemiyoruz, kendimize bir gram değer vermiyoruz, bu yüzden de değer
verilmediği vakit umursamıyoruz. Niye değer vermiyorsun diye sorgulamıyoruz.
Tezciye etmemiz icap ediyorsa etmiyoruz. Eğer önemsesek ve umursasaydık, hayatı
bize cehennem edenlere âşık olmazdık. Bize umut değil korku verenlere sevdalanmazdık.
Bizi ödüllendireceğine tehdit edenlere hadi eyvallah derdik. Pisliğin içinde
yaşıyoruz ama böylesi bir yaşamı öyle bir kanıksamışız ki, hiç umurumuzda bile
değil. Zira kendimiz temiz değiliz. Önemsiyor olsaydık nasıl bir hayata layık
olduğumuzu ama nasıl bir yaşama maruz kaldığımızı düşünürdük, sorgulardık ve
layık olduğumuz hayatı kazanasıya dek amansızca ve bitmeyen bir kavga verirdik.
Yani bize bir hayat armağan edilmiş, onu en güzel şekilde yaşamak hakkımız var,
o hayatı hangi düzeyde yaşıyoruz ve düzeyimizi yükseltebilir miyiz diye
düşünmüyoruz. Fani bir hayata doğmuşuz, evet onu bakileştirmek gayretimiz olamaz.
Ki, böyle bir şey kabil de değil zaten ama hak ettiğimiz şekilde yaşamanın da
peşine düşebiliriz değil mi? Düşüyor muyuz peki? Ne gezer. Zaten muvakkat
güzelliklerle süslenmiş ve bizde muvakkatiz madem, öyleyse tüm bu muvakkat
güzelliklerin tadını da çıkaralım diyebiliriz ama demiyoruz. Her türlü
güzelliği başkalarına layık görüyoruz ama kendimize layık görmüyoruz. Başkalarına
cenneti layık görürken, kendimiz cehennemde yanmaya razı geliyoruz. Her türlü
palavralarla aldatılıyoruz ve bundan haz alıyoruz mal gibi. Şerefsiz evladıyım
malız, hem de ne mal. Zaten fani olan hayatımızı öyle bir basitleştiriyoruz ki,
yaşamanın hiçbir tadı, tuzu kalmıyor, bilakis yaşarken usanıyoruz, bıkıyoruz,
hatta an geliyor daha vaktimiz olduğu halde bırakıp gitmek istiyoruz hatta
bırakıp gidiyoruz da. Biz nasıl bu hale gelebiliyoruz, bizi bu hale getiren
nedir, kimdir? Şiir okumuyoruz, duygusal derinliğe yükselten müzikleri
dinleyemiyoruz, tabiatla konuşamıyoruz, tabiat olaylarının anlatılarını
ruhumuzda duyumsayamıyoruz. Böyle olunca kupkuru bir hayatın kıskacında
tükenip, yok olup gidiyoruz. Yani ne şekilde yaşarsak yaşayalım, yaşadıklarımızı
hak ediyor muyuz acaba diye bir an durup düşünmüyoruz ve sorgulamıyoruz. Maruz
kaldığımız hayatı değiştirmeyi, hak ettiğimiz hayatı aramayı bırakmışız. Gerçekten
iğrenç bir şekilde yaşıyoruz ama hiç umurumuzda bile değil. Ne vakit böylesi
sefil, rezil hale geldik biz? Eğer umurumuzda olsaydı hayatımız ve
kaybettiğimiz, çalınan hayatımızı kazanmak uğruna cesurca kavgamızı verseydik
yani korkusuzca kavgayı becerebilseydik, şimdi daha farklı yaşıyor olabilirdik.
Mesela; kukla gibi oynatılmazdık, ömürlerini bizleri kukla gibi oynatmakla
geçirmiş şeytanların elinde. Kendileri de kukla oldukları halde kuklacının
kuklası konumunda bizleri de kukla gibi oynatan şeytanın çocuklarına hala
inanıyorsak ve onlara değer veriyorsak, burada suç kimindir? Misal; dikkat
etmezsek, düşmanı dost, dostu düşman gibi kabul ettirme kabiliyetine malik olan
medyadaki maymunlara, papağanlara hala nasıl oluyor da inanabiliyor, itibar
edebiliyoruz? Yani bize hayatın zindan edilmesine, ekmeğimize el konulmasına
tavassut edenlerin yükselmelerine biz tavassut ediyoruz. Ne elim ve vahim bir
eylemdir bu böyle, kendimizi kendi ellerimizle boğuyoruz. Artık döne döne
durmayı unutmuş şarlatan ve dalkavuk şebeklere itibar edip, onların kof
sözleriyle yörüngemizi tayin ediyoruz. Yörüngesini şaşırmışlar, bizlere yörünge
çiziyorlar. Bu ne menem bir iştir lütfen? Hayat acı doluyken, her şeyi tatlı
gösteren, her yönden gönlü hoş eden ırmaklar aktığından bahsedenlere nasıl
oluyor da itimat edebiliyoruz? Biz, kendi hayatlarımıza, niçin, onların hayatlarına
verdiğimiz değeri vermiyor, gösterdiğimiz saygıyı göstermiyoruz? Biz mazoşist
miyiz yoksa? Biz gerçekten, mal, ahmak, cahil mazoşistleriz.
EKSTRA:
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/yilmaz-ozdil/bu-cehennem-bu-cennet-bizim-7010796/
Can yakıcı,
iç acıtıcı, derin duygusal bir yazı. Bence özü saf, hesapsız, umarsız
YURTSEVERLİKTİR. Bu topraklara olan bağlılığını, güvenini, inancını apaçık olarak
derin bir duyguyla izhar etmiş, izah etmiş.
Akılcı,
zekice, nesnel temelde, kaliteli bir çözümleme. Ne de olsa aydınlanmış insan.
Nolmuş
bilmiyorsa, ölüm mü var ucunda? Çok ayıp ama böyle muamele edilmesi de.
Gerçekten
efsaneydi. Tanrı’nın rahmeti üzerine olsun. Nurlar içinde yatsın. Manyak güzel
izah etmiş gerçekten.
Sizce kim
kaybetti? Hükümet mi? Tunç Soyer mi? Ülke ve millet mi? Vicdanımla, aklımla,
namusumla, onurumla soruyorum, mutlak nesnel temelde ve mutlak tarafsız olarak.
Bakınız bu şaka
değil işte. Ama sizlerde bilirsiniz ki, Suriye de ortalık karıştığında belki de
ülke çapında ilk yazan hem de apaçık yazan bendenizdim. Elli-yüz yıllık bir
planın ilk adımlarındandı malum durum. Hatay büyük hedefti. Dikkat edilmelidir
dedim. Hala da aynı düşüncedeyim. Hatay büyük hedef, umarsız olursak umarlı
olmak zorunda kaldığımız da hiçbir faydası olmaz. Daha detaylı yazmak isterim
de, neyse…