Bizler, cellâdının
önüne gönüllü olarak boynunu uzatan ahmak kurbanlarız. Önüne yatıyoruz elinde
keskin bıçak olan celladımızın ve gel kes beni, iştahla ye diyoruz. Hayır,
başka ne diyoruz bilelim o vakit, biz kahpece çıkarımda bulunuyorsak. Ama
kahpece çıkarımda bulunmuyoruz, isabetli bir tespit yapıyoruz ve hayat bu
tespitimizin mutlak hüccetidir. Ya kardeşim, sana hiçbir umut vaat etmeyen,
hayatın mutlak temeli olan ekonomik teoriler üretmeyen, çözümlemeler yapmayan,
maişetini nasıl temin edeceğin üzerine sana çözüm önerileri sunmayan, sürekli
üst perdeden konuşan, tehdit eden, seni köle gibi gören, hep bana Rabbena deyip
duran birine nasıl olupta sempatiyle bakıpta, bunların tam tersini yapana
düşman gibi bakabilirsin? O vakit söylediğimizin hangisi yanlış olur ve biz
kahpe mi oluruz? Ki, kahpelikte de bezimiz olmadı hiçbir vakit ama kahpelerle
kavgamız da ezeli ve ebedi bir kavgadır, bitmeyen ve badema da bitmeyecek bir
kavgadır. Ulan bu dünyaya kurbanlar olmaya mı geldik? Kaderimiz ya kölelik ya
da kurban olmak mı? Kaderimiz it gibi yaşamak ve bu yaşamı kanıksayıp eyvallah
etmek midir? Hayır, gördüğümüz resim bu, yoksa böylesi faşist ve kapitalist bir
dünyada görmediğimiz, bilmediğimiz, asla aslı astarı olmayan hayali bir resmi
izhar etmiyoruz. Ne yani biz hep köle ya da kurban olacaz ama pezevenk
efendiler domuz gibi yaşayacaklar ve biz bunun gayet normal olduğunu düşünecez
öyle mi? Öyleyse it gibi yaşayıp it gibi geberin ulan. Bak ne kadar da semizim,
etim de lezzetli, aç şarabını tadını çıkar hayatın diyoruz. Cellatlarımız
yaşasınlar diye, bile isteye canlarımızdan vazgeçiyoruz. Niye bu kadar teşneyiz
kurbanlığa? Nedir canımızla derdimiz, bıktık mı yaşamaktan? Ne cellâdın ne de
kurbanın olmadığı bir dünya yaratmaya teşne olmuyoruz da, ille de bir kurbanın,
bir de cellâdının olduğu bir dünyaya razı geliyoruz. Sonra kendimizi bigünah,
masum ilan ediyoruz ve bunun da kabul edilmesini istiyoruz. Evet, duygu insani
bir şeydir ama duyguyla yaşamak ve her şeye duyguyla bakmak mallığın
daniskasıdır. Gerçekten yaşama bu kadar mı düşmanız? Cellatlarımızı tanımaktan
niye korkuyoruz? Niye göz göre göre, bile isteye canımızı emanet ediyoruz
canımızı almaya hazır olana? Niçin politikanın pezevenklerini, sözlü ya da
yazılı medyanın pezevenklerini, ilmin pezevenklerini, bilimin pezevenklerini,
kapitalin pezevenklerini tanımaktan korkuyoruz? Şu zihniyetten pezevenk çıkmaz
diye düşünmeyin, böyle düşündüğünüz vakit düştüğünüz vakit olur. Zira böylesi
bir şey gerçekten ama gerçekten mallıktır, öküzlüktür, odunluktur, ahmaklıktır,
geri zekâlılıktır, sekterliktir, dar kafalılıktır. Çünkü pezevenk her yerden
çıkar ve her yerin pezevengi mutlaka vardır. Düşünceler insan etmez insanı,
vicdanı insan eder insanı. Düşünceyi tazim ve tebcil eyleyipte, o düşünceye
sahip herkesi gözünüz de mutlak temiz olarak görmeyin, bu büyük bir yanılgı
olur ve sizin de ahmaklığınızın, mallığınızın hücceti olur. Bu yüzden
cellatların iplerini ellerinde tutan pezevenkleri çok iyi tanımalıyız. Mesela;
niçin şeytanın muti ve muteber tipleri bizim aleyhimize çalıştıkları halde
bizler onların lehlerine çalışıyoruz? Şeytaniyetin bir hadimini düşünün ki, yüz
milyonluk uçaklara biniyor, yüz milyonlarca liralık evlerde oturuyor, sayılı
insanların ulaşabildikleri şeylere ulaşabilen nadirattan türlerden biri. İşin
özü sizler sayesinde palazlanan ve sizlerin verdiğiniz güçle sahip olduğu
zenginliklere ulaşan ve dünya nimetlerine kavuşan biri. Sizler izliyorsunuz, o
malı götürüyor, kasasını dolduruyor ve istediği gibi yaşıyor. Ve daha niceleri
böyle yaşıyorlar. Üstelik kendisini yaşatanların yaşayamamaları umurunda bile
olmuyor, belki de onlara kapısında ki it kadar değer vermiyor. Kendisine
hazineleri elleriyle sunanların neyi varsa alıyor, çalıyor, tüketiyor,
çürütüyor ve yok ediyor. Ama bizler hala bu türlere tapınç içindeyiz, ille de bunlar
olmadan olmaz diyoruz ve her yönden bu türlere müzahir olmaya devam ediyoruz. Peki,
onlar sana tek bir konuda müzahir oluyorlar mı? Sanki bu türleri görmesek, bu
türlerin yüzlerine bakmasak ölecez, bitecez, geberecez. Dünyaya adalet gelmesi
için tek bir adım atıyorlar mı, dünyaya barışın, sevginin, kardeşliğin,
eşitliğin, hürriyetin ve paylaşımın egemen olması için ortaya koydukları onurlu
tek bir eylem var mı? Zaten devrimci olmayandan bu dünyaya bir gram fayda
gelmez, gelemez, gelmeyecekte. Anlamasakta, anlamamak için dirensekte,
gebersekte gerçek budur. Ama biz bu bu tür pezevenkleri palazlandırmakta
tereddüt etmiyoruz, herhalde bizleri iyice ezsinler, ezilmemize tavassut etsinler,
güçlensinler ki bize efendilik yapsınlar, bize ait olan şeyleri çalsınlar ve
çalınmasına aracılık etsinler diye böyle yapıyoruz. Velâkin ne gariptir ki,
bizi sömüren ve sömürülmemize tavassut eden bu türleri çok seviyoruz da, bizim
için çalışan, yeryüzüne adalet gelsin, insan özgür olsun, insanlık onuruna seza
bir yaşam olsun diye kavga verenleri lanetliyoruz yahut onlara nefretle
bakabiliyoruz. Biz gerçekten nasıl insanlarız? Nasıl oluyor da bu kadar mal
olabiliyoruz? Göz göre göre kendimizi ateşe atıyoruz? Yazıklar olsun
insanlığımıza ama insan görünmekle insan olunmuyor işte. İnsan, yüreğiyle ve
beyniyle insandır. Yürek ve beyin yoksa, insan görünmekle insan olunmaz ki,
olunmuyor ki. İnsan beyniyle ve vicdanıyla insandır! Peki, vicdan ve beyin
kimdedir, nerededir? Beyinsiz ve vicdansız insanların dünyası da böyle olur
zaten. Önce kendine değer vermeyi öğreneceksin canım kardeşim, öğrenmezsen de
it gibi yaşayıp sürünerek gebereceksin.
İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...33...
Özgür DENİZ - 18.03.2022
Tarih: 18.03.2022
Okunma: 280
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.