İnsan kompleks
bir mevcudiyet, bir damla kanla hayat bulan ama benliğinde bin kaygıyı
barındıran bir varlık. Kendine yabancı ve yabancı düşmüş, düştüğü toprağa.
Tanış olmaya geldiği dünyada yabancılaşmış her şeye ya da yabancıyken her şeye,
tanış olmayı becerememiş her şeyle. Filhakika yabancı kalmayı da becerememiş. Gitmiş
faşist kapitalist şeytanın kucağına oturmuş, oturduğuyla kalmış ve sürekli oyun
oynaşta olmuş gözü. Ne olguları anlayabilmiş ne de olayları çözümlemeyi
becerebilmiş. Anlamadığı ne varsa anladığını sanmış ve anlıyormuş gibi konuşmuş
bitevi ama bir de bakmış ki anlamıyor hiçbir şeyden ama anlamadığını da belli
etmemiş bu sefer ve böylece bataklığın dibine gömülmüş, gömmüşte kendisiyle
birlikte her şeyi. Bu yüzden de ömrü aldanmakla geçmiş. Bir gram beyni olmayan
faşist kapitalist şeytanın tuzaklarına düşmüş bitevi ve korkmuş onun kof ve
absürt tehditlerinden. Mütemadi yürek sancısı çeken bir varlık, insan denilen.
Din onun iççekişlerini dindiren bir ilaç tabir caizse. Haddizatında uyanmasına
vesile olabilir ama o, dinle afyonlanmayı tercih etmiş bir zavallı. Önüne din
konulmuş ve alınmış her şeyi, dinle alınınca her şeyi sessiz kalmış anlamadığı
için dini de. Milliyetiyle aldatılmış, diniyle aldatılmış, aldatıldığını da bir
türlü fark etmemiş, çünkü cehaletle örülmüş her tarafı. Efendiler afyon zerk
etmişler sürekli kendisine ve uyuşmaktan hoşnut olmuş kendisi de ve böylece
sürmüş bu çarpık ilişki. Varoluşunun bir kanadı gibi din ama tek kanatla
uçulmayacağını bilmekten de aciz. Düştüğü yerde ruhunun teskin edilmesi
gerektiği gibi bedeninin de teskin edilmesi icap ediyor. Velakin bitevi ruhuna
matuf retorikler ortaya koyduğumuz halde bedenine matuf retorikleri
ıskalıyoruz. Evet, o sapıtmaya mütemayil bir varlık ama aynı zamanda maişetini
temin etme ve bu minvalde gereksinimlerini karşılamak isteyen de bir varlık.
Velâkin hiçbir gereksinimini de karşılayamamış bir varlık, çünkü karşılamaktan
mahrum kalmış, zira elindeki de kendisinden alınmış, kendisi de alınmasına
seyirci kalmış. Binaenaleyh, ruhunu nasıl dikkate alıyorsak bedenini de dikkate
almak bir o kadar mübremdir bu varlığın. İnsan, üzerinde yaşadığı topraklarda
yine benzerlerince muhasara altında bulunan ve acımasızca sömürülen bir varlık.
Şimdi ruhunu dikkate aldığımız ve o yönüyle iyileştirmeye çalıştığımız insanın
bu yönünü sarf-ı nazar edebilir miyiz? İliklerine değin merhametsizce sömürülen
yani teri, yaşı, kanı emilen ve emeği gasp edilen insanı nasıl
iyileştirebiliriz? Her şeyi meta derekesine indirgeyen faşist kapitalist
şeytani düzeni görmezlikten gelebilir miyiz? Ruhunu harap eden etkenleri
gördüğümüz halde, bedenini harap eden etkenleri yok sayabilir miyiz? Bugün para
dediğimiz nesne, kendisini kullanması gereken insanı kullanmaktadır ve ta ki
kendisiyle ihtiyaçlarını satın alması gereken insanı satın alıyor. Ki,
haddizatında kendisi kendisini satıyor yani bu kadar alçaklaşabiliyor. Ne
gariptir ki, alçak deyince de kızıyor. İyi ki bir seviyesi olan alçaklıkla
tavsif ediyoruz yoksa çukur da diyebilirdik. Şayet kabil olsa soluduğumuz
havayı bile parayla trampa eder hale geleceğiz. Her şeyi tersyüz eden, her
şeyin aslını bozan şeytani düzeni ne yapacağız o vakit? İnsan aynı zamanda
isyan eden bir varlıktır. Ya bizi bizden çalan düzeni, bedenimizle birlikte
ruhumuzu da harap eden faşist kapitalist şeytani düzeni kanıksayıp onunla
yaşayacağız ya da bu kahpe ve lanet düzeni insanlaştıracağız. Bunun içinde bu
düzene hayır demekten ve yerle yeksan eylemekten başka çaremiz yoktur.
Fiiliyatta belki isyan edemeyiz velâkin çendan zihinlerimizde bu isyanı
başlatabiliriz. Elbet bir gün zihinde başlayan isyan yeryüzüne düşecektir. Bu
konuda din, önümüzde, bizi geriye iten bir handikap değil bizi buna teşvik eden
muharrik olmalıdır. Ama ne acıdır ki, birileri çok sistematik olarak dini
önümüze handikap olarak çıkarıyor ve dinle bizi uyuşturuyor hatta zımnen
korkutuyor. Oysa din, mezkur olaylara karşı isyanın odak noktası olarak
varolmuştur. Bizler bu paradoksun farkında olup gereğini yapmamız gerekirken,
böyle bir şey yokmuş gibi davranıyoruz ve dinle uyutulmayı adeta tolere
ediyoruz. Oysa buradaki din de dinin kendisi değildir. Bizatihi küresel faşist
kapitalist şeytani düzenin efendilerince din diye önümüze konulmuş hurafe ve
bidatlerdir. Münhasıran onların düzenlerine karşı göstereceğimiz direncimizi ve
mukavemetimizi kırmaktır maksat. Yeryüzü topraklarında yekpare insanlığın,
güçlerini birleştirip, birleşik güçleriyle küresel faşist kapitalist şeytani
düzenin önünde aşılmaz bir barikat olmasını bir şekilde tesirsiz kılıyorlar,
insanlık bunun idrakinde olmak zorundadır. Tarihsel süreçte bizleri bu şekilde
narkozlamışlar ve bizlerde bize öğretildiği gibi öğrenmişiz her şeyi ve
öğrendiklerimizi din bellemişiz. Oysa bugün din diye yaşadığımız yahut bize
dikte edilen şeylerin dinle zerre miskal ilintisi yoktur. Din diye yaşanılan
şey paranın hadimi olmuş ve paraya hizmet eden bir şeydir. Sormak gerekir ki;
nasıl oluyor da ters istikamette varolan bir din, mevcut istikamette var
kılınmaktadır? Ama böylesi bir ihaneti beceren efendiler bunun da yolunu
bulmuşlar ve aklımıza ipotek koymuşlar. Ve zaman için de bir zenginleşme ve
yoksullaştırma aracı olmuş din. Din bugün faşist kapitalist şeytani
kompradorları ve bunların kahpe ve kirli düzenlerini yaşatmak için vardır ne
hazindir ki. Dini bilmeyenler din bu değildir diye karşıma çıkmasın sakın,
yemin ediyorum perişan ederim, zırcahilliğinizi apaçık ortaya koyarım ve rezil
rüsva olursunuz. Mülkün münhasıran bir kaç kişiye ait devlet ve zorbalık aracı olmasına
hayır diyen din, böylece adeta mülkün bir kaç kişinin inhisarına alınması ve
bunun da insanlara benimsetilmesi yolunda kuvvetli bir araç derekesine
indirgenmiştir. Artık bu çelişkileri görmek ve gidermek için gerekeni yapmak
zorundadır insan. Ve isyanını haklı temellere oturtmalıdır. Böylece isyanının
önüne konulacak barikatları behemehâl aşmak, yarıp geçmek, yerle yeksan etmek
için haklı sebepleri olmalıdır. İnsanları dinleri ve milliyetleri ile
değerlendirmeyin, münhasıran eylemlerine bakın, göreceksiniz aydınlanacaksınız,
gerçeği göreceksiniz ve onurlu yaşama ilk adımı atacaksınız.
EKSTRA:
Niye
çekiniyoruz, niye geri duruyoruz, oysa mutlu olmalıyız, memnun olmalıyız, gururla
ve onurla söylemeliyiz. Bu ülkeyi İslamcısıyla, Milliyetçisiyle, yerlisiyle,
millisiyle sağcılar yönetiyorlar. Muayyen bir dönemden bugüne kadar da hep
sağcılar yönettiler. İslamcı ve Milliyetçi olmaktan gurur duyanlar, bunu her
ortamda dile getirenler niye böylesi bir gerçekten kopuklar, oysa büyük bir
zevkle, hazla, övgüyle söylemeliler, imtina edecek bir şey yok ki. Bakınız
köprüler yapılıyor, on iki yıllığına veriliyor, günlük kırk beş bin yolcu
garantili hem de, ne güzel değil mi? Ayrıca hem de mutlak egemen olarak, mutlak
iktidar olarak varlar, etkinler, hâkimler, egemenler. Yani tek bir İslamcı,
Milliyetçi çıkıp söyleyebilir mi bu ülkeyi İslamcıların ve Milliyetçilerin
yönetmediğini? Herhalde Kemalistler ve Solcular yönetiyorlar diyecek değillerdir
değil mi? Bundan onur duyulması lazım oysa, söylemekten imtina etmek yerine
kıvançla söylemek lazım, ne güzel işte bu ülkeyi İslamcılar, Milliyetçiler
yönetiyorlar diye. Her şeyi onlar belirliyorlar diye sevinmek lazım. Hayır,
yani böylesi bir gerçeği niye saklayalım ki? Gerçek saklanır mı hemi? Şu an bu
ülkeyi İslamcılar ve Milliyetçiler konsorsiyumu yönetmiyor mu, ikisi de mutlak
etkin ve egemen olarak, ikisi de uçan kuştan bilgi sahibi olarak, ikisi de
ülkenin tüm hücrelerine hâkim olarak. Bu inkârı imkânsız bir gerçekken nasıl
inkâr edilebilecek ve hem niçin inkâr edilecek, mutlu olalım, sevinelim, gurur
duyalım yani. Ekonomi bunlardan soruluyor, sağlık bunlardan soruluyor, eğitim
bunlardan soruluyor ve her şey bunlardan soruluyor. Tepeden tırnağa her şeye,
her yere hâkimler, mutlak belirleyiciler hayatın her boyutunda. Bunun böyle
olduğunu da çocuğundan yaşlısına herkes bilmelidir, bilmelerinde sakınca
yoktur, hatta bilmek zorundadır ve bu mutlak egemen olunan, uçan kuştan
haberdar olunan devr-i iktidarı asla ve kata unutmamalıdırlar, hafızalarından
asla ve kata silmemelidirler. Her ne pahasına olursa olsun bu gerçeklik asla ve
kata unutulmamalıdır. Öyle ya bir gün gelip gururla anlatabilmeliler yaptıkları
her şeyi. Hem yirmi yıldır hatta yirmi iki yıldır yönetiyorlar, ne güzel değil
mi, bir nesil böyle büyüdü, bunu inkâr etmek yerine kabullenmek gerekir dahası
nesilden nesile aktarmak gerekir hem de övüne övüne, gururla, kıvançla yapılan
her şeyi küçücük bir nokta bırakmamacasına anlatmak gerekir. Gençler bu gerçeği
aldıkları her nefeste hatırlamalılar. Bunu bilmemezlikten gelmek yerine bilakis
bilmek ve bununla gurur duymak gerekir öyle değil mi? Hatta Milliyetçilerin
daha etkin ve egemen oldukları bile söylenebilir hatta ve hatta söylenebilir
değil, kesinlikle öyledir. Ne var bunda kötü bir şey mi ki? Ama inkâr edilse
bile, herkesin ama herkesin bunun böyle olduğunu, inkâr edilemeyecek kadar
böyle olduğunu, mutlak kesinlikte ve netlikte böyle olduğunu bilmesi gerekir.
İnkâr edilse bile inanmamanın mallık olacağı bilinerek inanmak gerekir. Bu
gerçekliği inkâr etmek mallıktır zira. Çünkü ben mal değilim, gözlerim görüyor,
aklım çalışıyor, kalbim hissediyor. Şeksiz ve şüphesiz olarak, mutlak gerçeklik
olarak, inkârı imkânsız bir olgu olarak bu böyledir, gerisi yalandır,
hikâyedir. Utanılacak bir şey yoktur. Utanılacak bir şey mi vardır yoksa? Bu
yüzden bu ülkeyi yirmi iki yıldır İslamcıların ve Milliyetçilerin konsorsiyumu
yönetmiştir, yönetmektedir, tabi Milliyetçilerin daha etkin oldukları halde. Bu
etkin olmayı da Milliyetçiler inkâr edemezler hatta niye inkâr etsinler ki
değil mi, gurur duymalılar. Bunu kimse benden unutmamı bekleyemez ve isteyemez.
Son nefesime kadar unutursam, insanlığıma ihanet etmiş olurum. Unutmam,
unutturmam, unutturamam. Niye güzel şeyler unutulsun ki, öyle değil mi ya? Yoksa
güzel olmadığını mı düşünüyorsunuz? Özellikle siz sevgili gençler!
Hafızalarınızın en dip derinliklerine kazıyın bu saf, berrak, net, mutlak,
muhakkak gerçeği, gerçekliği ve hiçbir zaman unutmayın, unutturmayın. Unutmak
tükenmektir çünkü! Unutursanız da yazıklar olsun. Her zaman, her yerde, her
şartta ve koşulda, bir şey söyleyeceğinizde, bir şey yapacağınızda aklınıza
gelsin hemen bu gerçeklik.