İNSANİ ÖZ...

Özgür DENİZ - 24.04.2022

Hayata, insani özden bakılmalıdır ve olgular temelinde tahakkuk eden olaylar nesnel temelde bu öz ekseninde okunmalıdır. Bilakis çarpılırsınız, aldatılırsınız, uyutulursunuz. Çünkü tek gerçeklik vardır; insani öz. Ardı sıra gelen her şey insani öz üzerinden değerlendirilmeli ve çözümlenmelidir. İşte o zaman her daim isabet edersiniz. İnsani öz, insan haricindeki ama insana dair olgular üzerinden tanımlanamaz velâkin insan haricinde ki insana dair her şey insani öz üzerinden tanımlanmalıdır ve tavır da ona göre alınmalıdır. Kimse insani özü belirleyemez ama insani öz herkesi belirler, tanımlar, damgalar. Bugün insanlık dünyasında ki tüm inhiraflar, insani özün tagayyürata uğramasının neticeleridir. Yaşadığımız dünyada insan, insani öze ihanet etmiştir ve insani özden inhiraf etmiştir. Bu yüzden de üzerimize yağmur gibi pislik yağmaktadır. Gayr-i insani olan her şey, insanlık tarafından tensip görmektedir. Her şey insani öze ihanet üzerinde yeniden şekillenmiştir. İnsani öz, düzene köle olmayı reddeder, her türlü gayr-i insani şeye isyan etmeyi tensip eder ama insani özden inhiraf etmiş olanlar ise hürriyete düşmandırlar, haklı isyanı ihanetle eşdeğer görürler. Bugün insanlık kendi özünden öyle bir uzaklaşmıştır ki, her şey uzaklaşılmış öz ekseninden yeniden yorumlanmıştır ve hayatlar da bu yorumlama düzleminde yeniden şekillenmiştir. İşte yaşanılan sancıların, sıkıntıların altında yatan sebep budur. Bu yüzdendir ki, kötülüğe kötülük diyemiyorsunuz, yanlışa yanlış diyemiyorsunuz, iyiliği kötülük olarak ve kötülüğü de iyilik olarak almak zorunda kalıyorsunuz. İhanet sadakat olarak, sadakat ihanet olarak addediliyor. Doğruya namussuz, yanlışa namuslu olarak bakıyoruz bu yüzden. Bir tarafta lüks, şatafat, görkem içerisinde yaşayanlar, diğer tarafta ise ölmeden yarına çıkmaya çalışanlar hayata bakış açılarını belirlemektedir. Zira hassas yürekler böylesi bir adaletsizliği, şedit zulmü gördüklerinde artık eski insan olmaktan vazgeçmektedirler. Kimileri çalışmadan, ter akıtmadan hesabını bilmediği paraları kazanmaktadırlar, kimileri de kuru ekmek bulduğuna sevinmektedirler. Bu iflah etmeyen dengesizlikte yeni ve yeniden bir sorgulama sürecine sokmaktadır insanları. Zira böylesi bir yaşam, umutsuzluğu, uyuşmazlığı, karamsarlığı beslemektedir. Ne kadar çalışırsan çalış kazanamıyorsun, hakkını alamıyorsun; ne kadar doğru, dürüst, namuslu olsan da değer görmüyorsun, bilakis tam tersi karakterde olanlar itibar sahibi oluyorlar. Çalışıp başarılı olmak sonuç vermiyor, namuslu olmak sonuç vermiyor, doğru ve dürüst olmak sonuç vermiyor, hep geride kalıyorsun ve gün geliyor demek ki ben yanlışım diyorsun ve gittiğin yolu değiştiriyorsun ama garip olan; yine suçlu sen oluyorsun. Bu bile kusmana kifayet ediyor. İşte böyle bir hayatın cenderesinde sıkışıp kalmışız. Sonra da bu cenderede çıldıranları suçluyoruz. Peki, çıldırtanlar nasıl ve niçin masum olabilmektedirler? Ya itaat edeceksin ya da hainsin deniliyor. Devlet böyle istiyor, devleti tanrılaştıranlar böyle istiyor. Peki, insanca yaşamak isteyenler ne yapacaklar, nasıl yaşayacaklar? Herkes kendi dinine çağırıyor, her dönem birinin dini egemen oluyor, ya insanlık dinine inananlar ne yapacaklar? Egemenlere hayır dersen ya yalnızlığa mahkûm ediliyorsun ya da alnına bir damga vuruluyor ve bir ömür o damgayı silmekle uğraşıyorsun. Herkes köşeyi dönme derdiyle yaşıyor, köşeyi dönen yükseldiği omuzları unutuyor ve başka âlemlere geçiş yapıyor, artık kimse tanıyamaz onları. Geçmişini unutanlar, kibir dağına dönenler, dostlarını satanlar, eğrilenler hep baş tacı ediliyorlar. Ya itaat edeceksin, köleliği sindireceksin ya da ezileceksin, sürüneceksin deniliyor zımnen insanlara. Çünkü sistemler böyle istiyor, otoriteler böyle istiyor, devletler böyle istiyor; zira hepsi böyle işliyor. Çarkın dönmesi, yağ olmayı kabul etmene bağlı, taş olursan toz ediyorlar. Ne garip böyle bir dünyada herkesin kafası da o kadar durgun ve sade ki, yeme de yanında yat. Oysa kafalar kafa olsaydı, böylesi durumlar muvacehesinde o kafalarda kozmos değil kaos egemen olurdu ve kaos mutlaka kozmosa evrilirdi. Öyle bir düzen tesis olunmuş ve çarklar öyle bir kurulmuş ki, kimse gerçeği göremiyor, insani özden nasıl inhiraf edildiğini algılayamıyor, anlayamıyor, hissedemiyor. Herkes yaşadığı her şeyi gerçeklik sanıyor ve uyum sağlıyor, uyum taltif edilmeyi tevlit ediyor, nihayet yaşayan ölüye dönüyorsun ama yaşadığını sanıyorsun. Herkes inandığı şeyi tecime vasıtası kılmış ve insanları inandığı şeylerle aldatıyor, uyutuyor, sömürüyor. Hayatımız bizden önce belirlenmiş ve belirlenmişliklerin muhasarası altındayız, kendi hayatımızı da yaratamıyoruz, zira müsaade edilmiyor, nasıl bir hayatı istediğimiz bize sorulmuyor, belirlenen hayattan başka bir hayatı istemek suç oluyor, hainsin sen deniyor istediğimizi dile getirince. Sürüye dâhil ol ve sürüleş isteniyor ama insani öz unutuluyor, insani özün sürüleşmeye muhalif olduğu düşünülmüyor ya da düşünülmek istenmiyor ya da düşünecek zekâdan yoksunuz. İlaçlarla yaşayan yığınlara dönüştük. Anormalleştirdiğimiz insanları ilaçlarla normalleştirmek istiyoruz. Ama yine de bizim istediğimiz normalleşme kodlarına göre normalleşsinler istiyoruz. Her şeyi inhisarlarına alan yaratıkların kuklaları olmuşuz adeta. Bilgi tekelleşmiş, ekmek tekelleşmiş, din tekelleşmiş, devlet tekelleşmiş, erk tekelleşmiş, mülk tekelleşmiş ve bu tekelleşme neticesinde bizler bu tekellere biat eden, itaat eden, köle olan sürülere dönüşmüşüz, tedricen insani özümüzü kaybetmişiz. Böylesi hasta bir hayatı ve bu hayatın nesnesi olmuş hasta insanı ne din iyileştirebiliyor, ne bilim iyileştirebiliyor, ne ideolojiler iyileştirebiliyor. Ki, zaten kendileri vasıtası ile hastalandırılan insanlar, nasıl olupta kendilerini hastalandıran şeyler vasıtası ile iyileşebilirler? Dinle kazanıyoruz, bilimle kazanıyoruz, ideolojiyle kazanıyoruz, kazanamayan bir tek insanın kendisi. Ama güya hepsi insanın kazanması için çalıştıklarını söylüyorlar utanmadan, aşağılık yaratıklar. Herkes, kendi inancına ihanet içindedir. İnsani öze dönün ve o öz ekseninde yeniden bakın her şeye, işte o zaman gerçeği ve gerçek yüzleri göreceksiniz ve tüküreceksiniz tüm pislik akan suratlara, zifiri kara suratlara.  

Tarih: 24.04.2022 Okunma: 266

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?