Bizler
düşüncelerimizde tutarlı değiliz ama düşüncelerimizin tutucularıyız. Tuttuk mu
bırakmıyoruz. Artık nato kafa nato mermer bir şekilde onun tapıcısı oluyoruz,
her şey değişiyor ama biz değişmiyoruz, zamanla da çağın dışında kalıyoruz ve
kendi kabuğumuzda çürüyüp gidiyoruz. Düşüncelerimizi sarıp sarmalamışız, onu
bir fanusun içine koymuşuz, onun dışındaki nesneye yapışıp kalmışız ve orada
öylece tutuyoruz. Dokunamıyoruz, hissedemiyoruz, duyumsayamıyoruz, tadamıyoruz,
hayatımızla buluşturamıyoruz ama insanlık üzerinde de etkin olsun istiyoruz. Yani
düşüncemiz aslında ölü bir düşünce olmuş ama diriler ona uysun istiyoruz. İnsanlık
ondan uzak olsun ama o insanlığa yakın olsun ve insanların hayatını kuşatsın
istiyoruz. İnsanlara aykırı gelse de, insanlığa uzak kalsa da, insanlık ona
yakın olsun, ona tutunsun, hayatını ona göre dizayn etsin istiyoruz. Yani
düşüncelerimizin mutaassıplarıyız, bağnazlarıyız, sekterleriyiz, yobazlarıyız,
gericileriyiz. Lakin tutuculuğumuz da düşüncelerimize kendi algılarımıza,
telakkilerimize göre giydirdiğimiz elbiselerin tutuculuğudur yoksa düşüncenin
özüne mütenasip bir tutuculuk değil. Zaten düşüncenin özüne mütenasip olan da
tutuculuk değil tutarlılık olur. Böylesi bir tutarlılıkta onurlu, namuslu
eylemleri tevlit eder, velakin nasıl eylemlerin tezahür ettiğini biliyoruz. Bir
de orası var evet, yabozca bağlı olsak bile, öylesine yobazca bağlı olduğumuz
düşünceyi yaşamıyoruz da üstüne üstelik. Zira tutarlı değil tutucuyuz. Dahası katıksız
münafıklarız. Düşüncelerimiz hayatlara dokunsun istiyoruz ama düşüncelerimiz
sorgulanmasın istiyoruz. Bu yüzden de sahip olduğumuz düşüncelerimiz, bizlere
sormayı, sorgulamayı, düşüncemizi daha ileriye taşımayı, düşüncemiz de
restorasyonu engelliyor. Böylesi bir durumda, tutucusu olduğumuz düşünceyi
tartışılamaz, sorgulanamaz, yargılanamaz kılıyor. Bağlıları olarak bizleri
layüsel kılıyor. Böylesi bir düşüncenin ve kişiliğinde hayatları ne hale
getireceğini varın siz düşünün. Düşünceyi göklere çıkarıyoruz ve orada
bırakıyoruz, artık o düşünce kutsaldır, ulvidir, kesinlikle yanlışlardan
münezzehtir ve herkes o düşünceyi kabul ettiği gibi hayatına aktarmak zorundadır
yoksa o düşünceyle hiç iltisak kurmamalıdır. İltisak kuracaksa da, düşüncenin
özüne göre değil, düşünce ikinci ellerce kendisine nasıl sunulduysa o minvalde
iltisak kuracaktır. Çünkü düşüncelerin özleri, kalıplarını daima reddeder.
Çünkü özleri zaten varlıklarındandır ama kalıpları harici ellerce giydirilmiş
elbiseleridir. Binaenaleyh, zamanla tutucusu olduğumuz düşünce tabuya
dönüşmektedir, putlaşmaktadır ve hayatları zehir etmektedir ama kimin
umurundadır. Oysa düşünceler yaşattığı kadar, özgürleştirdiği kadar, onurlu
yaşamı çağırdığı kadar muteberdir, kıymetlidir, değerlidir. İşte bu yüzden
insanlığın topraklarında hiçbir düşünce sorgulanamamaktadır, düşünceyle
hayatların kıyaslanması kabil olmamaktadır. Böylece de tutucusu olunan
düşüncelerin arka planında dehşetli bir sömürü çarkı kurulmakta, hayatlar en
küçük noktalarına kadar acımasızca sömürülmektedir. Çünkü tutucuysanız,
düşünmezsiniz, sormazsınız, sorgulamazsınız, arka plana bakmayı bile
düşünmezsiniz. O düşünceyi sizle ulaştıranı da layüsel olarak gördünüz mü iş
tamamdır, artık siz sömürülen bir nesneye dönüşmüşsünüzdür. Zavallı, sefil,
etkisiz, edilgen bir ölücansınızdır. O düşünceyi size getirene şeksiz ve
şüphesiz inanırsınız. İnanmak aldanmayı tevlit eder, öyle ya anlamadan inanırsanız
şayet, motomot alırsınız sunulan şeyi, böylece de içeriğini bilmeden yersiniz,
nihayet zehirlenirsiniz. Ve bizler kalıplarıyla zehirlendiğimiz düşüncelerin
özleri ile şifa bulacağız ama özlerini bilmeye cesaretimiz var mıdır? Şeytan sizi
Allah ile aldatır tabi…
İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...72...
Özgür DENİZ - 04.05.2022
Tarih: 04.05.2022
Okunma: 342
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.