Birisi
çıksın desin ki, sana ne, her şey böyle de olsa sana ne, bunlar gerçek bile
olsa görmek zorunda değilsin, bilakis her şeyi olduğu gibi kabul etmek
zorundasın, otur oturduğun yerde derdin ne senin, itaat et rahat et desin.
Evet, birisi çıksın desin bunu ve bende eyvallah çekip, kabul edip, susayım. Hangi
İslamcı diyecek, hangi Milliyetçi diyecek, hangi Kemalist diyecek? Gerçekten
çıkar mı öyle biri? Kabul etmek zorunda mıyım böylesi bir dünyayı ve bile bile
aldanmak zorunda mıyım beni aldatanlara? Faşizme ve kapitalizme eyvallah mı
edeyim, yenileyim mi, teslim bayrağı mı çekeyim? Niye aldanayım, niye gerçeği
bildiğim halde yalanlara inanayım? Niye gözüme baka baka söylenen büyük
yalanları hap gibi yutayım? Niye gerçeği bildiğim halde saklayayım? Niye
sömürenlere iyi niyetle bakayım? Niye özgür geldiğim dünyada zincirlere
vuranlara saygıyla bakayım? Niye kardeşlik toprağına nefret tohumu ekenlere
sevgiyle bakayım? Niye mazlumların tepesine inen lanet bombaları onaylayayım? Niye
haksızlığı, hukuk cinayetlerini tasvip ve tensip edeyim? Niye benim hakkıma
metazori el koyanlara eyvallah edeyim? Niye yani niye, bile isteye yanlış
olayım dosdoğru olmak varken? Niye hakkımı aramayayım, hakkımı yiyenlere
tolerans göstereyim? Ki, ben bunlarla da savaşmıyorum ki hem, ben faşist
kapitalist şeytani küresel sistemin güçlü ama beyinsiz pezevenklerinin eliyle
inşa edilmiş gayr-i insani, zalim ve vahşi düzene karşı savaşıyorum, bundan
kime ne? Kim niye rahatsız olsun bundan? Tıyneti bozuk olmalı ki, şerefi yitmiş
olmalı ki, onurdan mahrum olmalı ki, alçakların en alçağı olmalı ki rahatsız
olsun de mi? Çünkü insan evladı olan rahatsız olmaz. Öyle değil mi ama, insan
olan niye rahatsız olsun? İnsanlık için savaşanlara saygı duyarım ben. Düşen
insanlığı kaldırmak için uzanan eli öperim ben. İnsanlığın önünde, insanlık
için yürüyen ayağı kutsal bilirim ben. Büyük insanlığın önünde eğilen başın
önünde eğilir benim başım. İnsanı devlet için feda edeni değil, devleti insana
hizmetkâr kılanı alkışlarım ben. Benim kaynaklarımı benim mutluluğum, huzurum,
iyiliğim, güzel yaşamam için harcayanı alkışlarım ben, niye beni mümbit
topraklardan fışkıran mebzul kaynaklarım varken sefalet, yoksulluk, acı içinde
yaşatanı alkışlayayım? Aklın yolu birdir, yapılması gereken bellidir, niçin bir
olana tabi olup belli olan yapılacakları yapmıyoruz? Sonra da bi milyon sebep
ortaya koyuyoruz ve aldatma yolunu tercih ediyoruz? Aldatamayınca da aldanmayanları
suçluyoruz. Aldanmamak ne zamandan beridir suç sayılır oldu? Niye boyun eğerek
yaşayayım, çendan savaşarak ölürüm daha iyi değil midir? Esaretin gülü
olacağıma, özgürlüğün dikeni olurum. İt gibi yal bekleyeceğime kapılarda, aslan
gibi ekmeğimi emeğimle, kavgamla kazanırım. Varlığımda yok gibi yaşayacaksam,
yok olduğumda nasıl var olacağım?
EKSTRA:
Nasıl bir
toplumuz? Evet, lütfen cevap.
Şükrettiği
için kazanıyor, size ne? Şükreden daha iyisine kavuşur.
Vay
gazetecinin (!) sesi çıkmış. Ne kadar demokratmış ya gazetecimiz (!). Yazık ya
acıyorum sana ve senin adına utanıyorum. Zavallısın. İnsanda biraz dik duruş olur, yüz olur, omurga
olur. Böyle bir duruma düştüğün için utanç içinde yaşamalı ve toplum içine
çıkamamalısın ama bunun için bir şeyin olması gerekir. Ama o şey senin ve senin
gibilerde yok maalesef yani Ertuğrul gibilerde.
Yaşasın
faiz, yaşasın faizciler, yiyin efendiler yiyin, dem-i devran sizin, bu şan,
şöhret, iştiha sizin.
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/yilmaz-ozdil/tam-aziz-nesinlik-7131546/ Nasıl bir yazı anlamadım ama galiba çaktırmadan şöyle
diyorsun. Dinsiz bir kurum olduğunu düşündükleri bir yer nasıl olurda bu kadar
hilesiz, hurdasız, saygı temelli, hürriyetçi, tertemiz olur ve hep öyle kalır
diye kıskandıkları için böyle yapıyorlar diyorsun.