Şöyle
düşünelim; bizleri bu hallere düşüren nedir? Nedir bize şerefimizi kaybettiren,
şerefli doğmuşken dünyaya? Ya nedir bizi dosdoğru insanlar olmaktan alıkoyan,
doğruluk üzerine doğmuşken? Gerçeklerden korkmamızdır. Gerçeklerden korkarız,
sahte düşmanlar üretiriz ve bizi mahvedenin gerçeklerden korkmamız değil,
ürettiğimiz sahte düşmanlar olduğunu söyleriz. Yani yine söylenen büyük yalanların
tuzağına düşeriz. Oysa bizim en büyük düşmanımız yalanlardır. Yalanların
ocağında yanıyoruz ama gerçeğin ateşimizi söndürmesinden de hazzetmiyoruz. Ne
menem sahtekarlarız biz gerçekten? Soru sormaktan korkuyoruz, sorgulamaktan
korkuyoruz, şüphe etmekten korkuyoruz. Oysa tüm bu yollardır ki, bizi gerçeğe
ulaştıracak yegane yollardır. Yoldaki işaretleri takip ettiğimiz zaman, o
işaretler bizleri mutlaka gerçeğe ulaştıracaktır. Hiçbir şeye hemen
inanmamalıyız. Ama inanıyoruz, niye? Çünkü aptalız. Kabullendiklerimizin,
tabulaştırdıklarımızın, putlaştırdıklarımızın yanlış çıkmasından deli gibi
korkuyoruz, gerçeğin ortaya çıkması ciğerlerimizi sızlatıyor. Kazandıklarımızı
kaybedeceğimiz korkusu sarıyor tüm benliğimizi bir anda. Hangimiz, peşinden
gittiklerimizi sorguladık? Hangimiz, sahip olduğumuz düşüncenin doğru olup
olmadığı üzerinde düşündük? Hangimiz, hayata karşı sarsıcı sorular sormayı
başardık? Hangimiz, bize gerçek budur diye sunulanlar hakkında tereddütlü
davrandık ve doğruların peşine düştük? Hiçbirimiz. Kusura bakmayalım ama
hiçbirimiz. Zira her şey ortadadır. Oysa bizim varlığımız, putlaştırdığımız kişilerle
ve düşüncelerle kaim değildi. Bilakis gerçeklerle kaimdi ama idrak edemedik. Ne
düşüncelerimiz ilelebet mutlak doğru olabilirdi, ne de layüsel gördüğümüz
kişiler bütün zamanlar için layüsel kişiler olabilirlerdi. Bu mümkün değildi
ama mümkün kılmaya çalıştık. Oysa insandık ve yanılgılarla, kusurlarla,
eksikliklerle maluldük. Yanılgısı olmayan, kusuru olmayan, eksiği olmayan; vicdanımızdaki
Tanrı’nın sesiydi sadece. Kör inat ve kesin inançlılık, her zaman kaybetmeyi
tevlit ederdi ve etti ama hissedemedik, anlayamadık. işte bu yüzden de faşist
kapitalist şeytani düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenkleri daima bize galebe
çaldılar. Kendi kendimize kıyıyoruz da farkında değiliz. Tam anlamıyla birer
zombiyiz ama gerçek söylenince de kızarız, küfürler savrulur havada. Bizler
gerçekten onurlu bir yaşamın sevdalılarıyız öyle mi? Hadi ordan sahtekâr
yaratık!
BEHEMEHÂL
YAPILMASI GEREKEN
Ey Devlet! Devlet olarak behemehâl, önkoşulsuz yapacağın şey;
münhasıran kodamanların yüzünü güldürmek değil, her türlü imkânı onlara sunmak
değil, onların pis mikrop suratlarını güldürmek değil, onların işlerini
kolaylaştırmak değil, onlar kızmasın diye onlara çalışmak değil, gücünü ve
imkânlarını onlar için seferber etmek değil, bil ki sadece kodamanların devleti
değilsin sen. Bilakis, alınteri, gözyaşı, kan akıtarak ve emek vererek en ağır
şartlar altında yaşayanların devletisin, devleti olmalısın. Eğer sadece
kodamanların devleti isen de bunu bilelim. Eğer gerçekten herkesin devleti isen
ve vatandaşlarını onurlu yaşatmak istiyorsan adil ve eşitlikçi olmalısın.
Gücünü ve imkânlarını herkese eşit olarak sunmak zorundasın. Bu ülke de
emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçi var. Senin görevin seni omuzlarında
tutan ve varlıkları sayesinde varlık kazandığın milyonlarca emekçinin yüzünü
güldürmek ve onların onurlu yaşamları için gücünü ve imkânlarını seferber
etmektir. Kodamanlara verdikçe mutlu edebilirsin ama emekçilere vermesen de
onlar seni yine de omuzlarında taşırlar ama komadanlar iki dakikada satarlar
seni, vermediğin zaman. Emekçileri ezdirmemelisin, onların haklarını
kodamanlara peşkeş çekmemelisin. Bu yüzden bir şey yapmalısın; her türlü
krediyi illa gidip gidip kodamanlara sunmamalısın. Emekçilerden aldıklarınla
doldurduğun hazineyi bu günlerde emekçilere sunmaktan gocunmamalısın,
çekinmemelisin. Yapman gerekeni behemehâl yapmalısın. Madem devletsin ve
herkesin ortak hazinesinden kodamanlara dağıtmaktan çekinmiyorsun, o zaman o
hazineden emekçilere vermekten de çekinmemelisin. Mesela; maksimum yüzde % 0,75
faiz ile en az 5 yıllığına en az 500 Bin lira ihtiyaç kredisi imkânı
sağlamalısın tüm emekçilere. Nasıl olsa alacağını almasını bilirsin sen ve isteyen
de istediği kadar çekmelidir. Hatta 10 yıllığına vermelisin verdiğini ki,
herkes kolayca ödeyebilsin. En azından insanlar rahatlasın için bunu
yapmalısın. Ki, asıl rahatlayan sen olursun. Çünkü dolaşım artar, pazar
rahatlar, herkes kazanır. Eğer herkesin devleti isen bunu behemehâl yapmak
zorundasın. Seni var eden de, yaşatan da, senin gölgende yaşayanlara konforlu
hayatı sunan da, emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçidir unutma.
AYRICA
Bir şey söyleyeceğim; TÜİK denilen kurum sana söylüyorum,
kuruluşundan beri tek bir kez gerçek veri sundun mu bilmiyorum ama lütfen bir
kez emrolunduğun gibi dosdoğru ve dürüst bir şekilde hareket et ve enflasyon ne
ise onu söyle ve insanların haklarının göz göre göre, bile isteye gasp
edilmesine yol verme. Bunu lütfen yapma. Vicdanının sesini dinle. Nasıl
düşünürsünüz bilmem ama yaptığınız şey kul hakkının gaspıdır ve vebali vardır,
dinen de böyledir bu, bilimsel olarakta böyledir, vicdani olarakta böyledir,
akıl da böyle söyler. Eğer gerçek veriyi sunarsan, zira sunduğun veriye
inanacak kadar aptal değiliz, gerçek veriye göre insanlar en az % 60 zam
alırlar yoksa hiçbir şey alamazlar, zira bu oranın altında aldıklarının hiçbir
anlamı olmayacaktır böyle bir hayatta. Gerçekten aptal değiliz ama zira hayatın
içindeyiz hatta göbeğindeyiz, neyin ne olduğunu biliyoruz. Ayrıca, bu şekilde
yani % 60 oranında alacakları zammın bir anlamı olması için de, hayat
pahalılığı daha ileriye gitmemelidir, yoksa alınanın yine de hiçbir anlamı
olmaz, olmayacaktır. Ve böylesi bir şey ne adildir ne de vicdanidir. Kesinlikle
kul hakkıdır aksi bir durum. Tabi kul hakkının sizlerin yanında ne ifade
ettiğini bilemem. Hayır, kimden neyi esirgiyorsunuz, cebinizden vermiyorsunuz
ya? Yine emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçinin verdiğinden
veriyorsunuz ne veriyorsanız.
Son tahlilde; tüm yazının özü olarak söylemek icap ederse,
unutulmasın ki, bu dünyanın bir de öbür tarafı vardır. Ve öbür taraf bu taraf
gibi olmaz, olmayacaktır.