İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...95...

Özgür DENİZ - 30.05.2022

Şöyle düşünelim; bizleri bu hallere düşüren nedir? Nedir bize şerefimizi kaybettiren, şerefli doğmuşken dünyaya? Ya nedir bizi dosdoğru insanlar olmaktan alıkoyan, doğruluk üzerine doğmuşken? Gerçeklerden korkmamızdır. Gerçeklerden korkarız, sahte düşmanlar üretiriz ve bizi mahvedenin gerçeklerden korkmamız değil, ürettiğimiz sahte düşmanlar olduğunu söyleriz. Yani yine söylenen büyük yalanların tuzağına düşeriz. Oysa bizim en büyük düşmanımız yalanlardır. Yalanların ocağında yanıyoruz ama gerçeğin ateşimizi söndürmesinden de hazzetmiyoruz. Ne menem sahtekarlarız biz gerçekten? Soru sormaktan korkuyoruz, sorgulamaktan korkuyoruz, şüphe etmekten korkuyoruz. Oysa tüm bu yollardır ki, bizi gerçeğe ulaştıracak yegane yollardır. Yoldaki işaretleri takip ettiğimiz zaman, o işaretler bizleri mutlaka gerçeğe ulaştıracaktır. Hiçbir şeye hemen inanmamalıyız. Ama inanıyoruz, niye? Çünkü aptalız. Kabullendiklerimizin, tabulaştırdıklarımızın, putlaştırdıklarımızın yanlış çıkmasından deli gibi korkuyoruz, gerçeğin ortaya çıkması ciğerlerimizi sızlatıyor. Kazandıklarımızı kaybedeceğimiz korkusu sarıyor tüm benliğimizi bir anda. Hangimiz, peşinden gittiklerimizi sorguladık? Hangimiz, sahip olduğumuz düşüncenin doğru olup olmadığı üzerinde düşündük? Hangimiz, hayata karşı sarsıcı sorular sormayı başardık? Hangimiz, bize gerçek budur diye sunulanlar hakkında tereddütlü davrandık ve doğruların peşine düştük? Hiçbirimiz. Kusura bakmayalım ama hiçbirimiz. Zira her şey ortadadır. Oysa bizim varlığımız, putlaştırdığımız kişilerle ve düşüncelerle kaim değildi. Bilakis gerçeklerle kaimdi ama idrak edemedik. Ne düşüncelerimiz ilelebet mutlak doğru olabilirdi, ne de layüsel gördüğümüz kişiler bütün zamanlar için layüsel kişiler olabilirlerdi. Bu mümkün değildi ama mümkün kılmaya çalıştık. Oysa insandık ve yanılgılarla, kusurlarla, eksikliklerle maluldük. Yanılgısı olmayan, kusuru olmayan, eksiği olmayan; vicdanımızdaki Tanrı’nın sesiydi sadece. Kör inat ve kesin inançlılık, her zaman kaybetmeyi tevlit ederdi ve etti ama hissedemedik, anlayamadık. işte bu yüzden de faşist kapitalist şeytani düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenkleri daima bize galebe çaldılar. Kendi kendimize kıyıyoruz da farkında değiliz. Tam anlamıyla birer zombiyiz ama gerçek söylenince de kızarız, küfürler savrulur havada. Bizler gerçekten onurlu bir yaşamın sevdalılarıyız öyle mi? Hadi ordan sahtekâr yaratık!

 

BEHEMEHÂL YAPILMASI GEREKEN

 

Ey Devlet! Devlet olarak behemehâl, önkoşulsuz yapacağın şey; münhasıran kodamanların yüzünü güldürmek değil, her türlü imkânı onlara sunmak değil, onların pis mikrop suratlarını güldürmek değil, onların işlerini kolaylaştırmak değil, onlar kızmasın diye onlara çalışmak değil, gücünü ve imkânlarını onlar için seferber etmek değil, bil ki sadece kodamanların devleti değilsin sen. Bilakis, alınteri, gözyaşı, kan akıtarak ve emek vererek en ağır şartlar altında yaşayanların devletisin, devleti olmalısın. Eğer sadece kodamanların devleti isen de bunu bilelim. Eğer gerçekten herkesin devleti isen ve vatandaşlarını onurlu yaşatmak istiyorsan adil ve eşitlikçi olmalısın. Gücünü ve imkânlarını herkese eşit olarak sunmak zorundasın. Bu ülke de emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçi var. Senin görevin seni omuzlarında tutan ve varlıkları sayesinde varlık kazandığın milyonlarca emekçinin yüzünü güldürmek ve onların onurlu yaşamları için gücünü ve imkânlarını seferber etmektir. Kodamanlara verdikçe mutlu edebilirsin ama emekçilere vermesen de onlar seni yine de omuzlarında taşırlar ama komadanlar iki dakikada satarlar seni, vermediğin zaman. Emekçileri ezdirmemelisin, onların haklarını kodamanlara peşkeş çekmemelisin. Bu yüzden bir şey yapmalısın; her türlü krediyi illa gidip gidip kodamanlara sunmamalısın. Emekçilerden aldıklarınla doldurduğun hazineyi bu günlerde emekçilere sunmaktan gocunmamalısın, çekinmemelisin. Yapman gerekeni behemehâl yapmalısın. Madem devletsin ve herkesin ortak hazinesinden kodamanlara dağıtmaktan çekinmiyorsun, o zaman o hazineden emekçilere vermekten de çekinmemelisin. Mesela; maksimum yüzde % 0,75 faiz ile en az 5 yıllığına en az 500 Bin lira ihtiyaç kredisi imkânı sağlamalısın tüm emekçilere. Nasıl olsa alacağını almasını bilirsin sen ve isteyen de istediği kadar çekmelidir. Hatta 10 yıllığına vermelisin verdiğini ki, herkes kolayca ödeyebilsin. En azından insanlar rahatlasın için bunu yapmalısın. Ki, asıl rahatlayan sen olursun. Çünkü dolaşım artar, pazar rahatlar, herkes kazanır. Eğer herkesin devleti isen bunu behemehâl yapmak zorundasın. Seni var eden de, yaşatan da, senin gölgende yaşayanlara konforlu hayatı sunan da, emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçidir unutma.

 

AYRICA

 

Bir şey söyleyeceğim; TÜİK denilen kurum sana söylüyorum, kuruluşundan beri tek bir kez gerçek veri sundun mu bilmiyorum ama lütfen bir kez emrolunduğun gibi dosdoğru ve dürüst bir şekilde hareket et ve enflasyon ne ise onu söyle ve insanların haklarının göz göre göre, bile isteye gasp edilmesine yol verme. Bunu lütfen yapma. Vicdanının sesini dinle. Nasıl düşünürsünüz bilmem ama yaptığınız şey kul hakkının gaspıdır ve vebali vardır, dinen de böyledir bu, bilimsel olarakta böyledir, vicdani olarakta böyledir, akıl da böyle söyler. Eğer gerçek veriyi sunarsan, zira sunduğun veriye inanacak kadar aptal değiliz, gerçek veriye göre insanlar en az % 60 zam alırlar yoksa hiçbir şey alamazlar, zira bu oranın altında aldıklarının hiçbir anlamı olmayacaktır böyle bir hayatta. Gerçekten aptal değiliz ama zira hayatın içindeyiz hatta göbeğindeyiz, neyin ne olduğunu biliyoruz. Ayrıca, bu şekilde yani % 60 oranında alacakları zammın bir anlamı olması için de, hayat pahalılığı daha ileriye gitmemelidir, yoksa alınanın yine de hiçbir anlamı olmaz, olmayacaktır. Ve böylesi bir şey ne adildir ne de vicdanidir. Kesinlikle kul hakkıdır aksi bir durum. Tabi kul hakkının sizlerin yanında ne ifade ettiğini bilemem. Hayır, kimden neyi esirgiyorsunuz, cebinizden vermiyorsunuz ya? Yine emeklisiyle, çalışanıyla milyonlarca emekçinin verdiğinden veriyorsunuz ne veriyorsanız.

 

Son tahlilde; tüm yazının özü olarak söylemek icap ederse, unutulmasın ki, bu dünyanın bir de öbür tarafı vardır. Ve öbür taraf bu taraf gibi olmaz, olmayacaktır.

Tarih: 30.05.2022 Okunma: 314

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?