BU YAZI GEÇMİŞTE YAZILDI AMA GÜNE UYDU, BU YÜZDEN YAYINLADIM. YÜREKLERE İLTİCA EDİYORUM.
1. Bir yanda, hayata bir tebessüm bile bırakamadan, bir merhaba diyemeden, kim bilir belki de, müşahede edemediğimiz narin dudaklarıyla, annesinin göğsünden dünyanın, en pak, en temiz, besin değeri en yüksek nimetini usul usul yudumlarken ölümle tanışan ve yaşama veda eden bebekler. Bir yanda, uranyumlarla, nötronlarla, kimyasallarla yakılan halklar ve şehirler. Bir yanda, mutantan eskortlar eşliğinde, son model otomobillerle, bilmem kaç uçakla devr-i âlem yapan, tonlarla ifade edilen baklava ve börekler yaptıran, şaşalı ve şatafatlı odalar hazırlattıran krallar. Ne garip değil mi? Siyonistlerden ödü patlayan, koltuğunu kaybetmemek adına onurundan vazgeçen yeryüzü tanrıları. Halklarını kullaştıran firavunlar. Sermayenin, her şeyin çözümü olacağını zanneden sefil ve aşağılık Karunlar. Hâlbuki bilinmelidir ki, ‘’oyun bitince, şahta, piyonda aynı torbaya konur.’’ Yansın Çeçenya, yansın Irak, yansın Afganistan, yansın Lübnan, yansın Filistin, yansın Doğu Türkistan, yansın bütün Türk-İslam âlemi. Ama sarsılmasın saltanatlar. Kaybolmasın sömürülen servetler. Yıkılmasın malikâneler. Yazık yazık yazık. ‘’MÜNTAKİM’’ olan bunun hesabını muhakkak sorar ey sefil ve şerefsiz zalimler. Ey sermayesinin, saltanatının, malikânelerinin harap olacağından korktuğu için, Siyonistlerin soykırımlarına sessiz ve tepkisiz kalarak dindaşlarının, ırkdaşlarının katledilmesine seyirci kalan pislikler akıbetiniz çok feci olacak İNŞAALLAH. Ben Arap idareciye (arada bir iki tane çıkabilir) inanıp, güvenemiyorum inanın. Türkiye’yi de samimine seveceklerine ihtimal vermiyorum. Halklar ayrı. Siyonistlerin güdümünde iş yaptıkları zannındayım. Hatta mutlak olarak bu minvalde düşünüyorum. Zira ‘’görünen köy kılavuz istemez.’’
2. İslam beldeleri adeta kızıl bir nehire döndü. Halklar kimyasallarla kömürleştirildi. Servetler, zenginlikler yağmalandı. Seçilmiş insanlar tutuklanıp, işkencelere maruz kaldı. Her türlü iğrençlikler sergilendi. Ama insanlığı temsil iddiasıyla kurulan firavunlar mahkemesinden, ‘’leş’’ kargalarından tık yok. ALLAH sizi kahretsin aşağılık maymunlar. Siyonizmin sefil köleleri. Küresel emperyalizmin eli kanlı katilleri. Şunu artık iliklerine kazı ey garip insanlık ve aç gözlerini de gör saf hakikati ne olur: BM isimli evrensel addedilen kurumlar sadece ve sadece Siyonistler ve Nasranîlerin menfaatini temin adına dizayn edilmiş soysuz kurumlardır. Ölünceye kadar izleyin. Bu ve türevi olan kurumlardan Türk ve Müslüman halklar adına olumlu bir karar çıksın, ben, yeryüzünün en adi, en şerefsiz, en aşağılık insanı olarak lanse edeceğim kendimi. Eğer iyi niyetlilik adına olumlu düşünen varsa, içinde bütün olumsuz ifadeleri barındıran bir kelimeyi söyleyebilirim ona sadece: HİÇ YÜZÜN KIZARMAZ MI SENİN bre sağır, kör ve dilsiz insan? Müslümanlar ve Türkler insandan sayılmazlar onlar nazarında. Bunun bütün delillerini ibraz edebilirim size. Aşağılık katil ‘’Çörçil’’ denilen soysuzun şu iğrenç sözünü hatırlatayım yetsin: ‘’atom bombasını Türklere karşı kullanabiliriz, zira onlar Müslüman olduklarından dolayı insandan sayılmazlar.’’ Yine ‘’Darvin’’ denilen kahpenin şu iğrenç sözünü hüccet olarak sunayım yetsin: ‘’Türkler barbar bir ırktır, dolayısıyla elimine edilmesi (yok edilmesi) gerekir.’’ Yetmediyse biraz zahmet edip araştırma yapın, okuyun binlercesinle karşılaşırsınız. Hazırcılık, nemelazımcılık ve taklitçilik bizi mahvediyor. Birazcık feraset, basiret ne olur ey kendini insan olarak gören mahlûk. Kesinlikle bilin ki; ‘’insan bedeniyle değil, beyniyle insandır.’’ Bedeni için bütün imkânlarını seferber edip, beyni için bir kitabın kapağını (hatta mutlaka açması gerektiği kendi medeniyetinin kitabının kapağını) açmaya üşenen ahmaklara, aptallara ve sefilleşmiş olanlara ne diyeyim ki? UTANIN, UTANIN, UTANIN…
3. İslam Konferansı Örgütü denilen zavallı kurumada inanmıyorum, güvenmiyorum. Bunların da görevlerinin, ‘’Hoşgörü ve Diyalog’’ ismiyle müsemma lanetli oyunları evrenselleştirmek olduğuna inanıyorum. Yoksa pervasız ve onurlu bir tavır sergileyip, direkt olarak telin etmeleri iktiza ederdi, Siyonist soykırımcıları ve leş kargalarından müteşekkil olan BM denilen sefil ve bin bir suratlı örgütü. Arkadaşlar, benim diyeceğim, size sunulanlara itibar etmeyin, hazırcı olmayın, araştırın, okuyun ve perdeyi indirip aşağılık planları deşifre edin. İncil’den bir ifade: ‘’bir şeye iyice bak, sana sırrını mutlaka açacaktır.’’ Yani, bakmasını bilirseniz, görürsünüz. Her şeye çok çabuk kanmayın. ‘’bakmak başka, görmek çok daha başka, göz bakar, ama gören beyindir.’’ Benden söylemesi, bütün Türkiye, yarın, bu ‘’hoşgörü ve diyalog mucitlerinin’’ tahakkümünden dolayı, yaşamdan aldığı zevkleri zehirlendiğinde, özgür kafalar tutsak edildiğinde, ateşli yürekler söndürüldüğünde, sıkılmış yumruklar gevşetildiğinde gerçeği ayan beyan görecekler, ama iş işten geçmiş olacak, binaenaleyh, bütün duyarlı insanlara, sosyal adalet sevdalılarına, hürriyet âşıklarına ve vatanseverlere sesleniyorum bu lanetli oyunları bozunuz ve uyanık olunuz, uyanık kalınız. Zira o kibarlıkların, efendiliklerin, nazik tavırların, ince olduğu kadar içtenlikten ve samimiyetten yoksun ve uzak davranış ve düşüncelerin, kuzu görünümlü simaların ardında kim bilir neler saklıdır. Ta ki, tüm ülke mikyasında mütehakkim olana değin ifşa edilmekten endişe duyulan ne duygular, ne düşünceler, ne planlar. Ta ki, orduya, emniyete vs bütün kritik kurumlara sızıncaya değin ifşasından endişe duyulan nice düşünceler. ALLAH aşkına uyanık olun.
4. Medya; inanın artık medya’ya da inanmıyorum, güvenmiyorum. Çünkü Türk’ü ve Türk Devleti’ni bir türlü sevemediler. Gençliği mahvettiler. Değerleri çürüttüler. PKK konusunda ciddiyetsiz ve samimiyetsiz tavırları gına getirdi. Ortadoğu konusundaki Siyonizm yanlısıymış gibi politika izlemeleri ve soykırıma tepkisiz kalmaları kahrettirdi. Bu milletin maddi ve manevi değerlerini Atatürk’ün ardına saklanarak tahkir ve tezyife tevessül etmeleri kahpeceydi. Türklüğe dair hakaretlere adeta sahip çıktılar. Türk Ordusu’nu ve Türk Emniyeti’ni yürekten sevemediler. Her zaman batı karşısında aşağılık kompleksi içinde olup, sürekli taklitçilikle yetindiler. Her türlü güzel işi engellemeye yeltendiler. Türk Yurdu’nda Türk’ün hâkimiyetini hazmedemediler. Her türlü ahlaksızlığı terviç ettiler. Gençliği yozlaştırdılar, uyuzlaştırdılar, soysuzlaştırdılar. Sürekli sermayenin uşaklığını ve taşeronluğunu yaptılar. Küresel kapitalizmin ülkemizde ki ayağı oldular. Basın ve yayında ki hâkimiyetlerini her dem bu milletin, bu ülkenin ve bu toplumun değerlerinin aleyhine kullandılar. Ve siz sermayenizle bu medyayı hala besliyorsunuz. Sizi her dem aşağılayıp, ağa babaları olan batıyı yücelten, bu ülkenin zenginlikleriyle yaşam süren, ama asla bu ülkeyi sevemeyen bu medyayı hala seviyorsunuz. Ne diyeyim. Yazık, bin kere yazık. Siz boykot diye bir şeyde mi bilmiyorsunuz? Artık yapabileceklerinizi yapmanın zamanı gelmedi mi ne dersiniz? Top yekûn kahrolduğunuz, ülkeniz payimal olduğu zaman mı kafayı çalıştıracaksınız? O zaman her şey bitmiştir biliniz.
5. Şu PKK konusunda da, kesinlikle, ne büyük şeytana ne de küçük şeytanlara güvenmiyorum, asla ve kesinlikle güvenmiyorum. Türk Devleti’nin iyi niyetinin suiistimal edildiği kanaatindeyim. Peşmerge bozuntularına zaten inanmam mümkün değil. Zira kendilerini adam mesabesine yükselten, böylece büyük bir payeyle taltif eden Türk Devleti’ne şerefsizce ihanet edip Siyonizmin kucağına oturdular, yatağına girdiler. Onlar, insan bile olamaz. Amerika ve İsrail derseniz bu aşağılık oyunu asla bitirmez. Bu kart ileride muhakkak kullanılmak üzere rafa konacaktır muvakkat(geçici) ve muayyen(belirli) bir zaman için. Binaenaleyh, bu şerefsiz ve iğrenç oyun Türk’ün ve Türk Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmeye zorlanmasına kadar sürecek ve yaban domuzları da o meşum ana değin gizli ellerce gizli yerlerde korunacaktır. Kesinlikle inanmayın PKK yok edilecek martavallarına. Kara cadı denilen zencilerin yüz kiri olan sefil ve iğrenç mahlûka inanacak kadar da ahmak değilim. Türk Devleti’nin oyalanmasının sebebi de bana göre; ‘’kandil’’deki sefiller sürüsünün kurtaramadıkları teçhizatlarını kurtarmak için namussuz bir oyundu. Çünkü ani baskın kararı verilmişti ve sefilleri bir telaş kaplamıştı, hemen efendilerine kuş uçurdular ve Türk Devleti’nin oyalanmasını istediler muhtemelen. Zira şeytan bir anda çok tedirgin oldu ve hemen bizsiz yapamazsınız, biraz bekleyin demeye başladı. Binaenaleyh sevgili dostlar, bu olay bu devletin temelleri atılırken söylenilen şu tarihi sözde gizlidir:: ‘’bu milletin mukadderatını, yine, kendi azim ve kararı kurtaracaktır.’’ Yani, zaman ‘’tek can ve tek fikir’’ olup devlet-millet beraberliği ile bu sorun kökten çözümlenmelidir. Ve kesinlikle İDAM yeniden gündeme gelmeli ve yürürlüğe girmelidir. Artık, TAM BAĞIMSIZ, SINIFSIZ, SÖMÜRÜSÜZ, AYDINLIK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN temellerinin atılmasının zamanı gelmiştir.
AYRINTILAR:
1.YÖK te yapılan DEVRİM niteliğindeki değişim için Sayın YÖK Başkanı Prof Dr Yusuf Ziya Özcan Beyi yürekten kutluyorum. Gerçekten bir süper devrim. Hem de insanlık onuruna yakışan ve bir devleti yücelten bir devrim. Bu konudaki bir görüşümü daha önce TEK YOL: MİLLİ DEVRİM yazımda da ifade etmiştim. Zira bir ömür harcamış ve belli bir yere gelmiş ve taaa yüreğinin derinliklerinden bir oh be! diyebilmiş insanın alın teri öyle bir kalemde silinmemelidir ve silinemez. Bu üst ya da alt hiçbir kurumun haddi olamaz ve olmamalıdır. Ta ki bir insanın bağrında barındığı millete ve üzerinde idame-i hayat ettiği topraklara ihaneti resmen tescil edilmiş olsun. Bir insan ancak o zaman sahip olduklarından mahrum bırakılabilinir ve tardedilebilinir. Yoksa asla sahip olduğu varoluş haklarından mahrum edilemez. Hatta düşüncesinden dolayı da bu olamaz. Hatta bir genç ciddi maddi imkândan yoksun kaldığında okuluna ara verebilmeli ve sonra devam edebilmelidir ki artık bunu yapabilecektir. Burada sen-ben yoktur biz vardır. Zira herkes bu onuru yaşayacaktır. Ve art niyetsiz her insan bu işe sevinecektir. Sadece bu işi niye biz yapmadık şeklinde karın ağrısı çekenler ve harbiden katı yobaz olanlar ve gerçek gericiler hariç. Bu kim tarafından yapılırsa yapılsın kesinlikle tam isabettir ve takdire şayandır. Bendeniz ne kadarda YÖK konusunda tavrım YÖK’ÜN varlığına muhalif şekilde olsa da bu iş fevkaladedir. Gönülden teşekkürler sayın başkan.
2.Şimdi hayati bir konuda indi mülahazalarımı serdedeceğim. Herkes bir şey biliyor iddiasında. Ama asla bildiğini iddia ettiği mevzularda okuma yapmıyor. Yani kafadan konuşuyor ve konuştuğunu doğru sanıyor. Misal, bir ortamda oturuyorsunuz ve bir konu konuşuluyor. Herkes ciddi ciddi tahliller, akıl yürütmeler yapıyor ama aradan biri parazit yapıyor. Ve ciddi olarak görüş beyan ediyor ve görüşünde de ısrar ediyor. Hayır, kardeşim bak bu böyle değil sana kaynak göstereyim diyorsun olmaz diyor bu böyle. Birde seni damgalıyor onursuzca. Sen şusun, busun diyerek. Soruyorsun, kardeşim bilgin-belgen var mı diye. Yok. Eee o zaman. Bizde okuyoruz diyor. Yani karşıdakilerin okudukları izlenimini edinince ayıp olmasın diye okudum diyor. Şimdi hayır okumuyorsun desen olmayacak. Bu sefer sadece sen mi okuyorsun diyecek. Ama gerçekten okumadığı ifadelerinden akıyor. Zira savunduğu şeyi bile bilmiyor. Tam bir katı yobaz ve gerici. Ama ikna olmuyor. Yani hem boş hem de ifadede sığ. Hayatımızda bu tiplerle ne kadarda çok karşılaşıyoruz. Hâlbuki bir insan bilmiyorsa öğrenmeli. Bu ayıp değil. Hem karşıdaki bizden daha iyi bilebilir ki bu doğaldır. Kıskanmayı bırak sende öğren. Hatta o insandan öğren. Bu gayet doğal. Bu bir küçülme değil ki. Hem her şeyi bilecez diye bir şey yok ki. KENDİMİZİ YAŞAMAK yazımda bu konuya derince değinmiştim aslında. Hayatta hep doğal olmalıyız. Paylaşmasını bilmeliyiz. Dinlemesini bilmeliyiz. Kesinlikle okumalıyız. Okumadan iddiada bulunmamalıyız. Yargıya varmamalıyız. Bu topraklara, bu millete, bu milletin kültürüne, diline ve dinine düşman olanları çok iyi tanımalıyız.
UMUTLA…