DOĞRU-YANLIŞ...

Özgür DENİZ - 28.06.2022

Bir yapı, bir aile, bir grup, bir mekanizma, bir örgüt, doğru kişilerle ve yöntemlerle çalışırsa mı ilerler yoksa yanlış kişilerle ve yöntemlerle çalışırsa mı ilerler? Yanlış olan toparlar mı dağıtır mı? İnsanlar, yanlış olanı bildiklerinde ve bu yanlış ne arıyor burada dediklerinde, cevabımız ne olur yahut verecek bir cevabımız olabilir mi? Veyahut bir yapı, bir aile, bir grup, bir mekanizma, bir örgüt doğrularla yürüyerek mi mücadeleyi zaferle taçlandırır yoksa yanlışlarla yürüyerek mi? Bizler ne arıyoruz sahiden? Doğruları mı yoksa yanlışları mı? Söze bakıldığında hep doğruları aradığımızı söyler dururuz de mi? En yüksek perdeden, en kallavi cümlelerle ifade ederiz bunu ya peki gerçekte böyle oluyor mu, o zaman böylesi bir şeyi dille söylemenin anlamı nedir eyleme geçirmedikten sonra? Elbette millet, gerçekten, insan gibi insan olanları aradığımızı sansın, bize inansın, bizim de iyi olduğumuzu düşünsün diye böyle yapıyoruz. Kimi aradığımızı söylüyoruz ama aradığımız karşımızda duruyor velâkin aramadığımızı, aradığımızı söylediğimize tercih ediyoruz. Hangi doğruluk, hangi dürüstlük, hangi samimiyet, hangi ilkeli duruş? Aradığın varsa ve bunu da biliyorsan hatta aradığın karşındaysa, o vakit gidip aramadığını aradığına tercih edemezsin, bir gram samimiyetin varsa. Doğruları aradığını söyle ama yanlışları tercih et, nedir bunun adı? Peki, niye doğruları tercih etmeyiz? Yanlışı biliriz ama gideriz doğruyu tezciye ederiz. Evet, âlemin sevmediği bir pisliği hatta kendinden sandıklarının bile kendisini sevmediği bir pisliği, kendinden olanları bırakın kendinden olmayanların bile sevdiği insana tercih ediyoruz. Nedir bunun adı gerçekten? Açıkça söyleyeceğim; saf, net, katıksız, katışıksız münafıklıktır. Sonra da şöyle insan arıyoruz da, böyle insan arıyoruz da, geç kardeşim bunları geç. Kimse kusura bakmasın, kimi arıyorsak çok uzaklarda değildir aradığımız, aradığımızı söylediklerimizle aynı toprakta yaşıyoruz ama birilerini aradığımızı söyleyerek menfaatimizi temin ediyoruz ama menfaatimizi kaybetmemek içinde aradığımızı söylediğimizi bulup onore etmekten imtina ediyoruz. Çünkü aradığımızı söylediklerimiz kaypak değiller, dürüstler ve doğrular, eğriliklere geçit vermezler, bu yüzden de işimize gelmezler, onları aradığımızı söyleyerek alacağımızı alırız, dürüst gözükürüz ama onları bulup onurlandırmaktan korkarız. Soruşturmadan, araştırmadan, yanlış olana inanırız ve doğru olanı yok etmeye çalışırız? Gerçekten bu nasıl bir mantıktır? Ahlak ve adalet bunun neresindedir? Ne gariptir ki işlerimizi hep yanlışlarla yaparız. Çünkü doğru olan hep güçsüz görünür, eli kolu bağlıdır, başkalarıyla işini görmeye çalışmaz, sırtını dayayacak kimsesi yoktur, zaten sevilmez de doğru olan zira yanlış olanın çarkına çomak sokar, hayır bunu isteyerek bilerek yapmaz, doğruluğuyla yapar, doğruluk olgusu kendiliğinden yapar bunu. Bu dünyada yapabileceği bir şey yoktur doğru olanın, öbür dünyayı da biz umursamayız, böylece sürecek sanırız, baki olduğumuzu düşünerek yaşarız. Ama elbette bir hesap vakti de vardır ve mutlaka gelecektir. Her nerede olursa olsun fark etmez. Doğrularla büyüyeceğimizi bile bile yanlışlarla küçülmeyi tercih ederiz. Yine ne gariptir ki, doğru insanlar niye bizimle olmuyorlar diye de doğru insanları suçlarız. Yani zımnen doğru insanların da yanlış olmalarını isteriz ve onları buna zorlarız. Haddizatında neyin ne olduğunu da biliriz, doğruların, yanlışlar yüzünden yok olduğunu biliriz ama yine de tercihimiz yanlışlardan yana olur. Yanlışlar değil de doğrular tecziye edilirse ne olur? Bir sepet meyvenin içine bir çürük meyve konduğunda ne olursa o olur elbette. Doğru insanlar her şeye, her yere değer katarlar ama tersi bir durum ise yani yanlış insanlar ise her şeyi, her yeri bozarlar, çürütürler. Ya marifetmiş gibi doğru olanı aradığımızı söyleyip durmayacağız mütemadiyen ya da yanlış olanı doğru olana tercih etmeyeceğiz ve kendi kendimizi yalanlamayacağız. Samimiyet ve doğruluk her zaman güzeldir, güzelleştirir. Hayatın kıyısından hayatın içine söylüyorum, ister duyulur, ister duyulmaz, bir yerde durarak durmadığım bir yere söylemiyorum, durmadığım yerden de başka yere söylemiyorum. Mutlak bağımsız bir akılla ve vicdanla, ahlak ve adalet temelinde, her yere ve herkese matuf söylüyorum. Dinleyen dinler, anlayan anlar. Elbette tercih kendimizindir. Ama günahsız ve suçsuz insanları yok etmeye çalışırken hesap vaktini de düşünmeyi ihmal etmeyelim. Çünkü öleceğiz! Ölmesekte mutlaka birgün hesap vereceğiz!

Tarih: 28.06.2022 Okunma: 329

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?