SÜRDÜRÜLEBİLİRLİLİK
Bugünkü yazımın konusu sağlıklı yaşamın, kentlerimizin, köylerimizin, toprağımızın ve havamızın suyumuzun sürdürülebilirliğiyle ilgili.
Canlıların ortak özellikleri bellidir. Doğmak, beslenmek, solunum yapmak (enerji amaçlıdır),büyümek, gelişmek, üremek ve ölüm. Bu her canlının fıtratında olan bir durumdur. Doğmak ile ölüm arasında geçen süre ise yaşamdır. Bu yaşamı bazı canlılar çok kısa, bazıları meşakkatli (ipek böceği), bazıları çok uzun ve bazıları da çok mutlu geçirir. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu da beslenme ile olur. Beslenen her canlı enerjisini de üretir. Bir ekosistem içerisinde bulunan organizmalar arasındaki ilişkilerden en önemli olanı beslenmedir.
Ekosistem: Canlı ve cansız varlıkların içinde yaşadığı bütünlüktür.
Tüketiciler: İnsan, hayvan ve klorofil taşımayan canlılardır. Vücutlarında karbonhidrat, yağ ve protein üretemezler. Hazır olarak alırlar.
Üretici canlılar: Yeşil bitkiler ya da yapılarında klorofil taşıyan canlılar güneş enerjisini birleştirerek fotosentez yoluyla besin yapar ve bedenlerinde depolar. Yediğimiz bitkiler ve sebzelerde depolanan aslında bitkinin kendi bünyesinde yaptığı karbonhidrattır, yağdır, şekerdir ve proteindir. Depolanan bu enerji beslenme ilişkisine bağlı olarak üreticilerden tüketicilere doğru aktarılır.
Canlıların beslenmesindeki çeşitlilik ne kadar zenginse canlının yaşam süresi artar. Örneğin; 3 öğrenci ele alalım. 1. si sabah kahvaltısında bal, süt, yumurta, sucuk, ekmek, peynir, zeytin, domates, salatalık yiyor, 2.si kahvaltısında çay peynir ekmek, zeytin yiyor. 3. öğrenci çay ekmek peynir yiyor. Şimdi hangi çocuğun sağlığı daha iyi, ömrü daha uzun olur diye sorsam, elbette 1. diyeceksiniz. (Doğuştan gelen hastalıklar hariç )
Çünkü besin çeşitliliği yaşamın sürdürülebilirliğini de sağlıyor. Sürdürülebilirliğin sigortası sağlıklı bir besin ağı ve üremedir. Birçok besin zinciri bir araya geldiğinde ekosistemde besin ağı meydana getirir. Besin ağı: Birbirine bağlı besin zincirleri sistemidir.
Örnek besin zincirlerine baktığımızda, yani üreticiden tüketiciye giden bir enerji aktarımı var. Bir üreticiyle başlar leşçilerle sona erer. Her besin zincirinin farklı alternatiflerini de dikkate almak gerekir.
Ispanak → fare → yılan → atmaca.
Yeşil bitki → çekirge → kurbağa → yılan → atmaca
Plankton → balık → insan
Su yosunu → küçük balık → alabalık → leylek
Not: Besin zinciri ne kadar uzunsa enerji kaybı da o kadar çok olur.
Yeşil bitki çekirge kurbağa yılan ve atmaca besin zinciri, plankton balık insan besin zincirine göre daha uzundur.
Ayrıştırıcılar, her zaman besin ağının yenilenmesini sağlar ve sürdürülebilirliğin dengesinde kilit rol oynarlar. Enerji piramidinde en üst basamaktaki canlıların toprağa düşen bedenlerinin çürümesini kolaylaştırarak toprağın zenginleşmesini sağlarlar. Ayrıştırıcılar her safhadaki canlı türünü parçalarlar ve enerjinin yeniden doğaya dönmesini sağlarlar. Çünkü doğada enerjinin korunumu yasası geçerlidir. Ekosistemde madde ve enerji akışının dengede olması üretici, tüketici ve ayrıştırıcı canlılar tarafından sağlanır.
Tıpkı sosyal yaşamda hukukun üstünlüğünü savunan hâkimler gibi, sosyal kargaşalıkları sona erdiren toplum güvenliğinde görev alan emniyet görevlileri ve askerler gibi, toplumun sağlığını koruyan doktorlar gibi, toplumu aydınlatan çağdaş eğitimciler gibi, toplumun manevi ve ahlaki değerlerini koruyan din adamları gibi.
Ekolojik piramit, bir ekosistemdeki farklı organizmalar arasındaki ilişkinin grafiksel bir temsilidir.
--Besinlerdeki enerjinin üreticilerden otçullara ve onlardan etçillere kadar olan iletimine, besin zinciri veya enerji aktarımı denir. Her basamak bir üst trofaya çıkarken %10 enerji kaybı olur. Buna %10 yasası denir. Enerji yukarı doğru her basamakta 10 kat azalarak aktarılırken biyolojik birikim (Kimyasal maddeler, radyoaktivite gibi) besin zincirinde yukarı doğru gittikçe artar.
Sosyal hayatta da yaşamlarımızın, işlerimizin, geleneklerimizin, dilimizin, kültürümüzün ve devletlerin sürdürülebilirliği de aynen buna benzemektedir. Toplumsal enerji piramidini de buna uyumlayarak anlayabiliriz.
Piramidin en altında olanlar yani üreticiler, aslında sayıları en çok olan olan, her zaman en çok vergiyi ödeyen, milli gelirden en az pay alan, çalışan, işçi kesim ve orta direktir. Ülkenin bütün yükünü omuzlayan fedakârlık yapan kesimdir. Yani üretendir. Onların üstünde 1. Tüketiciler ise üreticilerden aldıkları enerjiyi biyolojide ki enerji aktarım yasasına göre % 10 olarak kaybederler. Onlar da üreticilerden gelen enerjinin %90 ını kullanırlar ama sayıları çok olduğu için kullandıkları enerji kaybedilerek paylaşılır.
1. Tüketicileri fakir, gelişmemiş veya az gelişmiş ülke vatandaşlarına benzetmek mümkün. 2.cil tüketicilerin biyolojik enerji piramidindeki yerleri, hem etçil hem otçul basamağıdır. Yani tüketici çeşitliği 2 çeşittir. Yani toplumdaki karşılığı mavi ve beyaz yakalılardır. Sayılar üst basmağa çıktıkça enerji aktarımı %10 kayıpla aktarılırken burada bulunanların sayıları da gitgide azalır. 3. Tüketici durumunda olanlar üst gelir düzeyinde olan bürokratlardır. Yani sayıları az da olsa güçleri etkilidir. Piramidin üstüne çıkıldıkça canlı sayısı azalır ama zehirli madde birikimi artar. Toplumdaki bu basamakta bulunanların güç zehirlenmeleri olduğu gibi. Doğanın sistemi bellidir. Her zaman döngülerle her şeyi yeniden sürdürülebilir bir yaşam için yeniler. Ama insanoğlu ne yazık ki bu yasaları kendi hırs ve çıkarları için bozuyor.
Yeryüzü sınırsız sayıda tüketiciyi besleyecek düzeyde besin potansiyeline sahip değildir. Bu nedenle besin zincirinin farklı düzeylerinde işlev gören organizmalar arasındaki doğal dengenin korunması gerekir. Oysa insan türü, her 40 yılda 2 kat artmaktadır.
Bütün bu dengesizlikleri kaldıracımız dengede tutabilir mi dersiniz ?
04.07.2022
Lütfiye KADER
Emk. Uzm. Fen Bilimleri Öğretmeni