Siz, kendinizi, durumunuzu, hal ve
hareketlerinizi, bakışınızı değiştirmeden, değiştirilmeyeceksiniz. Böyle diyor
de mi Allah? Siz değiştiniz de, değişmedi mi hiçbir şey? Gerçekten benliğinizde
bir şeyler değişsin istediniz mi hiç, değişecek bir şeylerin olduğunu fark
ettiniz mi hiç, sorguladınız mı kendinizi ve durumunuzu, nefis muhasebesi
yaptınız mı hiç, kendinizle baş başa kalıp iç sesinizi dinleyip, yaşamınızın
murakabesini yaptınız mı? Gerçekten değişim istiyor muyuz? Gerçekten bu kirli
dünyadan kurtulmak istiyor muyuz? Kir kendiliğinden mi temizlenir? Allah gelip
mi temizleyecek sizi? İşte biz bunu bekliyoruz, din bu sanıyoruz, Allah gelecek
her şeyi yapacak diye bekliyoruz, biz O’na el açarız, yalvarır yakarırız, sonra
da O gelir her şeyi düzeltir sanıyoruz. Dini gerçekten böyle bir şey sanıyoruz.
Bizdeki akıl nedir, irade nedir, ihtiyar nedir ve niye vardır diye düşünmüyoruz
hiç. Dini ne kadar biliyoruz? Gerçekten dini bildiğimizi, anladığımızı
düşünüyor muyuz? Bildiklerimizi yani bize öğretilenleri din sanıyoruz de mi?
Peki dinin özünü ortaya koysak, cesaretimiz var mı bildiklerimizden şüphe
etmeye ya da dinin özünü kabul etmeye? Hayır, böyle bir derdimiz de,
cesaretimiz de yok. Çünkü gerçek dinle karşı karşıya gelsek kendimizin nasıl
tanımlanacağımızdan korkuyoruz. Siz hep aynı kalalım ama ulvi bir hayatı da
yaşayalım istiyorsunuz. Sizin hayatınıza dokunmayacak, pisliklerinizi
normalleştirecek bir din istiyorsunuz ve dini de istediğiniz din haline
getirmişsiniz. Adil değilsiniz ama adil bir dünya istiyorsunuz. Konuşurken öyle
bir adalet nutku atıyorsunuz ki, iş adil olmaya, adaleti icraya gelince adaleti
adeta katlediyorsunuz. Yaptıklarınızın adil olmadığını söyleyeni de
boğuyorsunuz. Ahlaklı değilsiniz ama herkesten ahlaka bağlı kalmalarını bekliyorsunuz.
Ahlaksızlık deriniz olmuş, nezaket nedir, tatlı dil nedir, incelik nedir
bilmiyorsunuz ama ahlakçılık yapmayı seviyorsunuz. Bol bol edebiyat düzelim,
biraz felsefe yapalım, biraz da bilmediklerimizi biliyormuş gibi sunalım ve
böylece yaşayıp gidelim istiyorsunuz. Şunu eleştirelim, bunu eleştirelim ama
bir kez olsun dönüp kendimize bakmayalım istiyorsunuz. Sizi eleştirene de
düşman oluyorsunuz. Hakikate hiç dokunmayalım, hakikatle yüzleşirsek yüzümüzü
çevirelim, hakikati yüzümüze vuranı kötüleyelim istiyorsunuz. Dilimiz kirden
kokuyor ama farkında değiliz? Boşuz, boş konuşuyoruz ama topladığımız çerçöple
bildiğimizi sanıyoruz. Bir ordan, bir burdan, bir şurdan bir şeyler toplamışız,
onların bilgi olduğunu sanıyoruz ve çerçöpü ortaya dökmekle avunuyoruz.
Okumadığımız sözümüzün azlığından, lafımızın çokluğundan belli oluyor ama
utandığımızdan okumamış olduğumuzu kimsenin fark etmesini istemiyoruz, bu
yüzden de okumuş gibi gözükmeyi, boş boş konuşmayı marifet sanıyoruz.
Karakterimiz oturmamış, kişiliğimiz oluşmamış, henüz çocukluk dönemindeyiz,
sevindirik olmuşuz ama kendimizi olmuş görüyoruz. Yapmadıklarımızı yapıyormuş
gibi konuşuyoruz. Kendimizi hiç otokontrole tabi tutmuyoruz, bu yüzden de
kirlerimizin farkına varamıyoruz, kendimizi temiz sanıyoruz. Mesela; mülkiyet
düzeninin değişmesini istiyor musunuz gerçekten? Kapitalist sistemin yok
olmasını istiyor musunuz? Ya da bunları geçelim, büyük düzeni sorguluyor muyuz
hiç? Bu düzeni başından sonuna dek çözümleyip, bizi kurtaracak olan düzenin ne
olduğunu araştırıyor muyuz, bulursak kabul edebiliyor muyuz? Peki, içinizdeki
kompradoru yenmeden, dışınızdaki kompradoru yenebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kuru
gürültüye sallıyoruz, hep başkalarını konuşuyoruz, düşmanın kim olduğundan dem
vuruyoruz, öğrenmişiz birkaç isim şurdan, burdan, bitevi onları sayıklıyoruz,
biz insan olmuş olsaydık, biz bilinci ve cesareti kuşanmış olsaydık, biz
ahlaklı ve adil olmuş olsaydık, biz düzgün olsaydık, onlar var olurlar mıydı
acaba diye sormuyoruz. Kurtuluşun adresini önünüze koysalar, o adrese yönelir
misiniz? Paranın egemenliğine eyvallah ediyorsunuz ama her melanetin de o
egemenliğin sonucu olduğunu idrak edemiyorsunuz. Parayı Tanrı edinmişiz ama her
türlü kötülüğe karşı kavga verdiğimizi sanıyoruz. Biz insanca yaşamak, insancıl
bir dünya kurmak falan istemiyoruz, kendimizi kandırmayalım. Bu yüzden de
bitevi boş boş konuşmaya devam edeceğiz ama sanki bir şeylerin de değişmesini
istiyormuşuz gibi yapacağız yani kendi kendimizi kandıracağız. Ya böyle gelmiş
böyle gider diyeceğiz ya da böyle gitmesin istiyorsak önce değişeceğiz,
içimizde bir devrim yapacağız, insan olacağız, insan gibi yaşayacağız, sonra da
hayvani yaşamın egemen olduğu dünyada bir devrim yapacağız ve bu gidişe bir son
vereceğiz. Yani değişmeden
değiştirilmeyeceğiz!
EKSTRA:
Ne diyor bunlar ya? Boyuna konuşuyorlar.
Ne demek istiyorlar? Sallıyor musunuz napıyorsunuz belli değil. Bi gidin
işinize yahu. Başka işiniz gücünüz mü yok sizin? Sazı eline alan çalıyor. Dinleyen
dinlesin, zevk alan alsın diye mi düşünülüyor acaba?