‘’Yıldızların ışığı söndürüldüğü, gök kubbe yarıldığı, dağlar ufalanıp savrulduğu, gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği ve peygamberlerin tanıklık vakti belirlendiği gün artık kıymet kopmuştur, insan; bu kaçış nereye deyip duracaktır ama kaçılacak tek bir yer olmayacaktır.’’ Kur’an
Şimdi söyle bana ey soysuz, ey kahpe,
ey alçakların en alçağı insan denilen yaratık, nereye kaçacaksın, işlediğin tüm
günahlardan, ortaya koymaktan hayâ ve içtinap etmediğin kötülüklerden,
söyletmediğin hakikatlerden sonra? Onca mezalimin hesabının sorulmayacağını mı
sanıyorsun? Miden çöp poşeti olmuşsa, vicdanın çatır çatır çatırdıyorsa,
kalbini zifiri karanlık kaplamışsa, beynin çürümüşse nereye kaçacaksın ya da
hangi yüzle çıkacaksın büyük insanlığın huzuruna ve hangi hesabı vereceksin ey
hesapsız, kitapsız yaşayan yaratık? Dürüst olmadın hep kandırdın, aldattın;
haykırmaktan korktun, günü geldi sessiz kalıp hain oldun; hakikati öldürüp
gömdün, yalanı diriltip yalan rüzgârları estirdin; hep güvende olmayı seçip
tehlikelerden ve tehditlerden uzak kaldın, güya kendini garantiye aldığını
sandın; doğruları söylemedin, yanlışa yanlış demedin, dalkavukluğu ve
yaltaklanmayı tercih ettin; insanlığın çıkarlarını savunacağına, kendi
menfaatlerinin kölesi, köpeği oldun; duyarlı olacağına, kayıtsızlığı tercih
ettin ve kendinden başkasını görmedin, düşünmedin. Şimdi kaçış nereye ey
yaratık? Gerçekten kurtulacağını mı sanıyorsun, gerçekten unutulur mu
sanıyorsun? Sen unuttun diye unutulur mu sanıyorsun? O gün gelecek,
gelmeyeceğini sandığın, içinden geleceğini bildiğin ama dışında gelmeyecekmiş
gibi yaşadığın o gün gelecek ve yüreğini delecek, gözlerin yerinden fırlayacak,
aklın duracak, kalbin ölecek, gövden et yığınına dönüşecek. Hey gidi soysuz
yaratık, hep aynı mı kalacak bu dünya sanıyorsun, hep mi dinç olacak gövden? Kimi
aldattığını sanıyorsun? Kendini aldatmaktan başka hiçbir şey yapmıyorsun, bir
de aldanmaya teşne olan geri zekâlıları ve cahilleri aldatmakta başarılı
oluyorsun. Bil ve unutmak ki, ey insan görünümlü, alçakların en alçağı olan
yaratık; genel konuşuyorum, bugün hainliğin zerresi olmayacak ve ciddi düzeyde
bir servetim olacak, yemin ederim deprem yaratırım bu insanlığın topraklarında.
Elbette hainliğin zerresini taşmadı bu gövde ama serveti de olmadı. Velâkin bir
olsaydı, bir olsaydı; yer altına gömülmüş ne kadar gerçek varsa toprağın üstüne
çıkarır ve toprak üstünde egemenlik kurmuş yalanın imparatorluğunu yerle yeksan
eylerdim. Maalesef, insanlık ailesi bünyesindeki herkes hain ve doğruyu
söyleyebilen tek bir kişi yok. Eğer insanlığın topraklarında bu kadar hain
olmasaydı ve herkes olması gerektiği şekilde onurlu, şerefli, yürekli, cesur
olsaydı yani insan olsaydı, insanlığın toprakları bu halde olmazdı. Aydınlar
aydın değil, âlimler âlim değil, gazeteciler gazeteci değil, siyasetçiler
siyasetçi değil. Herkes kendi çıkarını, menfaatini, koltuğunu, şöhretini
düşünüyor, bu yüzden de köpek gibi salya akıtıyor, maymun gibi şaklabanlık
yapıyor, tilki gibi girecek kümes arıyor, çakal gibi artık kemik peşinde
koşuyor, koyun gibi güdülüyor, sığır gibi sağılıyor. Yazıklar olsun, veyl
olsun! Kaçamayacağınız günü düşünün!