İnsanlığın bu iki şeye sonsuz ihtiyacı var. Aklını sürekli
aktif tutması ve her şeyi sorgulaması için felsefeye, yaşam koşullarını
iyileştirmesi için doğayı tanımak adına bilime. Felsefe kesinlikle karakter
inşa edici bir yoldur hem de öyle bir karakter ki, eğilip bükülmeyen, önüne
konan her şeyi sorgusuz sualsiz yemeyen, kulağına üflenen her şeye körü körüne
inanmayan, her şeyden önce insanlığın önemli olduğunun farkında olan, inanmadan
önce şüphe etmeyi ilke edinen, hak yemeyi tiksindirici bir şey gören, her şeye
inanmadan önce her şeyi anlamaya çalışan bir karakter; bilim de karanlıkları
aydınlatan bir ışıktır, zira onun varlığıyla bilinmezlikte olan bilinir hale
gelir. Zaten bilim yapmak demek, araştırmalarla, incelemelerle bilinmeyenin
bilinir hale getirilmesi değil midir? Biz insanlar doğayla ilgili gizemleri,
sırları hangi yolla öğreniyoruz? Bilim yoluyla değil mi? Öyleyse fazla söze ne
hacet? Mesela; toprağı tanımak için o toprağı bilimsel inceleme yöntemleriyle
analiz edersiniz, eğer o toprakta bir şey yapacaksanız bu incelemelerin
neticesine göre yaparsınız. Bu iki olgu insanlık için hayati olgulardır. Demek
ki, insanlığın bu iki olguya, ekmek gibi, hava gibi, su gibi, ateş gibi, toprak
gibi ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç hiçbir zaman son bulmayacaktır. Tabiatın
dili bilimse, insanın dili felsefedir. Bunlar varoluşun önkoşullarıdır. Gerçekten
var olmak için, var olmanın koşullarına mütenasip hareket etmeniz
kaçınılmazdır. Biz felsefeyi ve bilimi dışlayamayız, yok sayamayız, zira bu iki
olgu Tanrı’nın insanlığa nimetidir. Zaten dinin özü de felsefedir, bilimdir.
Tüm değerlerim, şerefim, namusum, onurum üzerine yemin ederim ki, Tanrı dini
budur yani özü felsefe ve bilimdir, bunu da her zaman ispata hazırım. Aksini
söyleyenlere kesinlikle itibar etmemek iktiza eder. İnsanlık, felsefeden ve
bilimden uzak kaldığı müddetçe felaketlere yakın olacaktır. Felsefeyle
iltisakın varsa, şüphe edersin, sorarsın, sorgularsın ve doğal olarak aldanmazsın,
yanılmazsın, kandırılmazsın. Bilimle iltisakın varsa, yanlış inanmazsın, yaşam
koşullarını daha iyi oluşturursun, doğayı daha iyi tanıyacağın için doğaya
nasıl davranacağını bilirsin. Böylece de, özgür, onurlu, şerefli, namuslu bir
insan olarak yaşarsın.
MERHAMET
ETMEYİN
Deprem sonrası da sonsuz önemlidir. Zira bazı felaketler asıl
deprem sonrasında baş gösterebilir. Öncelikle bölgeyi öyle bir kuşatın ki, o
kuşatmayı yarabilecek tek bir şerefsiz, namussuz, soysuz olamasın. Sonra da
depremzedeleri kalacakları yerlerde öyle bir takip edin ki, peşlerine düşemesin
vahşi canavarlar. Depremzede çocukların gerek bedenlerine yönelik zulme
meyledecek, gerekse ruhlarına yönelik zulme meyledecek namussuzlara fırsat
doğmasın. Depremzedelerle ilgili aklından kötülük geçirip, o kötülüğü fiiliyata
dökmeye yeltenecek hiçbir şerefsize merhamet etmeyin. Kanun yoluyla öyle bir
yapın ki gerekeni, anasından doğduğuna pişman edin. Depremzedeleri hayatın
hiçbir safhasında yalnız bırakmayalım lütfen. En azından ruhsal boyutta onlara
her türlü desteği verelim. Şu acılar biraz olsun hafifleyene kadar destekler
aktif olarak ve fasılasız devam etmelidir.