OLGU-ALGI-OLAY
Bizler,
gerek bireyler gerekse toplum olarak olguları bilmiyoruz. Direkt olarak
algılara göre hareket ediyoruz. Bu yüzden de algılarla yönetiliyoruz daima. Çünkü
olguları bilsek olayları da doğru analiz edebileceğiz ama hayır olguları
bilmeden doğru hareket edebileceğimizi, doğru uygulamada bulunabileceğimizi ya
da doğru hareketin ve uygulamanın ne olduğunu bilebileceğimizi sanıyoruz. Velâkin
netice hüsran oluyor kaçınılmaz olarak. Böylece pislik içinde yaşıyoruz gerek
birey gerekse toplum olarak her devirde. Bu yüzden daima aldatılıyoruz ve sömürülüyoruz.
Her olguyu, namuslu bir düşünce adamıysan yahut namuslu bir düşünce kadınıysan
dip derinliğine dek analiz edeceksin gülüm. Çünkü ya doğruluğun ortaya çıkar ya
da yanlışlığın, böyle yaparsan. Doğruysan sorun yoktur ama eğer yanlışsan ve yanlış
olduğun ortaya çıkarsa ne mutlu, zira yanlış olduğunu görür ve kendini düzeltme
imkânı bulmuş olursun. Mesele, olgudur. Gerçek olan, olgudur. Mesela;
adalet olgusu gerçekte nedir bilmeliyiz dip derinliğine değin. Bilakis onu
olaylaştıranın özüne mütenasip mi yoksa özüne mugayir mi olaylaştırdığını
bilemeyiz ve olduğu haliyle adalet vardır sanırız. Oysa adalet nedir ve
olaylaşması nasıl tahakkuk etmiştir bilmeliyiz ki, aldatılmayalım, sömürülmeyelim,
algıya kanmayalım. Keza ahlak olgusunun özünü bilmezsek,
olaylaştırıldığı haliyle ahlakın o olduğunu sanırız. Ama ahlak nedir bilirsek
her şeyi ayan beyan görürüz. Böylece kim ahlaksız kim ahlaklı farkında oluruz. Ahlaklı
olanı kucaklar, ahlaksıza tükürürüz. Nihayetinde ahlak olgusuyla aldatılmaya ve
sömürülmeye geçit vermeyiz. Olgu, olgu, olgu, tek gerçek vardır, o da
olgudur. Olguya yönelin, olgunun farkında olun ve olguyu anlayın, idrak edin,
hissedin. Göreceksiniz kendinizle amansız bir savaşa başlayacaksınız.
ACI DÜNYA
Keşke insan insan olsa. İnsanlar içinde politikacılar daha insan olsalar. O
zaman insan yaşar, devlet yaşar, ahlak, adalet, sevgi yaşar, uhuvvet, müsavat,
hürriyet yaşar. Acılar azalır ve çoğalır sevinçler. İnsanın insanın kurdu
olduğu, politikacıların da tüm insanlığın kurdu olduğu dünya ne kadar kötü.
Belki bu dünyada huzur zor ama böylesi bir dünyada da az da olsa huzur olurdu kim
bilir. Çok acı dolu bir dünya ve bu çok acı.
MERHABA YAŞAMAK
Farz edelim ki siz göksünüz ben yer ya da ben yer siz gök. Oturur çılgınca
kavga ederiz. Sonra da kahkahalar atarak çaylarımızı yudumlarız ve gülerek
dağılırız. Yıldızlar şahit olur kavgamıza ve börtü böcek seyreyler bizi.
Yaşamak mı diyorsun? İşte budur be yaşamak gülüm. Kahkahalarımız yıldızlara
ulaşır. Çaylarımız yüreklerimizi ısıtır. Düşünceler aydınlatır kafalarımızı.
Sevgimiz besinidir yüreklerimizin. Yüzlerimizde donup kalmış acılarımızın
kılıcıdır gülümsemelerimiz. Rüzgâr gibi geçip gidiyor hayat be gülüm. Sevmek
varken kin niye? Barış varken niçin dövüşelim? Merhaba be merhaba.
İNSAN OLMAK
Ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz, doymayacakmış gibi yığıyoruz, başımız göğe
değecekmiş ayağımız yeri delecekmiş gibi yürüyoruz, yaşatmaya sevmiyor
öldürmeye savaşıyoruz, acıları azaltmak için paylaşmıyor güç için
biriktiriyoruz, gönül almaya yanaşmıyor yüreği kanatmaya doymuyoruz, akıldan
nefret ediyor cehalete tapıyoruz, konuşmaya bayılıyor eylemekten korkuyoruz,
aşkla yanmaktan uzak duruyor nefretle dağlanmaya eyvallah ediyoruz. Ve biz
insanız öyle mi?