KAPİTALİZMİN TRUVA ATI: MAFYA...

Özgür DENİZ - 12.03.2023

‘’Şuursuzlukta, şerefsizlik kadar suçtur.’’ Ali Şeriati

 

"Bir ülkede devlet varsa mafya yoktur; mafya varsa devlet yoktur. Yani mafya varsa, devlet mafyadır." Cevher Dudayev.

 

Mafya, işin en özünde, kapitalizmin Truva Atıdır. Çünkü mafya yeterince kullanışlı bir alandır hatta çok kullanışlı bir alandır. Mafya sadece silahlı bir kör güç değildir, o kör güce gözcülük yapan ve onların yollarını açan güçler vardır ve birileri karanlıklarda iş yaparken, onlara yol açanlar aydınlıkta dolaşırlar. Hatta ve hatta işin garibi böyle bir mekanizma geneli ihata eden ve genel kabul gören olgulara istinat eder kahir ekseriyetle, güler yüzlü ve iyi niyetli bir fotoğraf vermek için. Mafyanın merhameti, adaleti, vicdanı yoktur. Mafya kapitalizmin Truva Atıdır ve emekçi ezilen insanların emeklerine el koymak ve güzel yüzlerini soldurmak, onları kapitalizme hadimler, köleler kılmak için vardır. Bu yüzden de insanlık üzerine dehşet bir korku salarak ama insanlara hiç dokunmayarak onları yönetir. Dokunulması emredildiğinde de acımaz. Zira vicdanı ve aklı yoktur. Mafya bir nevi serseriliktir, cellâttır. Bu korkuyu derinleştirmek ve derinleşen korkuyla tüm sahaya egemen olmak içindir. Çünkü kör şiddetten herkes ürker, zira insan olanın canı acır. Yani yarattığı korkuyla, eline silah almasına ve suça bulaşmasına gerek kalmadan yani kendini tongaya düşürecek ve derdest ettirecek bir tezgâha gelmeden işini görür ve durumu yönetir. Zaten başına bir şey de gelmez kolay kolay, zira başına bir şey gelebilecek yollarda zımnen onun elindedir. Elbette mafyanın bu düzeye gelmesi için yani temiz olarak görünmesi ve işini resmi yollardan kotarıyormuş gibi bir hal alması için muayyen merhalelerden geçmiş olması ve level atlaması iktiza eder. Zira bir anda bu düzeye gelmek kolay değildir. Bu düzeye gelenler ise artık dokunulmazlık zırhına bürünürler, elenenler ise bunların önünde takoz olması muhtemel basit ve küçük yapılanmalardır ya da güçlü bir rakiplik potansiyeline malik olanlardır. Yani gerçek resme asla dokunulmaz, çünkü ağır abi olmak kolay değildir, onlar için ağlayan çocuklar feda edilirler. Tecrübeleriyle ve ağırlıklarıyla kendilerini ispatlamış olanlar en büyük gücün gölgesinde yaşar giderler ve durdukları yerden de kendilerine tevdi edilen işi kotarırlar yani iş bitiricidirler. Tam da kapitalizmdir haddizatında bunun gerçek adı. Ki, zaten biz mafya diye elleri silah tutan öncüleri biliriz, oysa gerçek mafya kravatlı tayfadır ve onlar kendilerini göstermezler, bu onların akıllı oldukları için böyle değildir, gerçek gücün kendilerinde olduklarını bildikleri için böyledir yani kapitalizmin aklı olarak kendilerini gördükleri için böyledir yahut kapitalizmin sadık ve muteber hadimleridirler hatta işin gerçeği kendilerini devletin eli olarak gördükleri için böyledir. Zaten devlet gücü olmadan hiçbir güç meydana çıkıp racon kesemez. Racon kesiyorsa, bir elinden tutan ve onun yolunu temizleyen mutlaka devlettir. Devletin de gücünü ortaya koyması için bir adalet devleti olması hatta insancıl bir devlet olması iktiza eder, eğer kapitalist paradigmalarla hareket eden bir devletse devlet, işte o vakit mafyanın, kendisinin gölgesinde racon kesmesine ses çıkarmaz, çünkü onu kötücül bir güç olarak istimal eder, bunu açıktan hissettirmez ama hissedilmesini de ister zira topluma nizam vermek için buna gereksinim duyar. Bu gereksinim duyulma işi, devletin kendini yetersiz görmesinden tevlit eder ya da yetersiz olanların devlet içinde güçlenmesinin intaç ettiği bir durumdur. Mafya kahir ekseriyetiyle cehaletten beslenir, cehalet şiddeti körükler, şiddet parayı toplar, para gücü doğurur ve güç egemenliğe dönüşür, egemenlik tesis olununca artık her şey normal tolere edilir ve o normale uygun hayat içselleştirilir. Böylece herkes yoluna bakar. Ne kompradorlar ne de politikacılar mafyanın yok olmasını istemezler, çünkü öylesi bir dünyadan en çok beslenenler onlardırlar. Kimse beslendiği kaynağı kesmez, kurutmaz, kurutursa, keserse yaşayamaz. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bu tarzda bir monolog geçiyordu Al Pacino’nun Yaralı Yüz filminde. Ama gerçekten efsane bir film, tam anlamıyla bir mafya filmidir, meraklıları için. Mafya bir zaman sonra yasal hale bürünür yani bir suç örgütü olmaktan çıkar ve genel kabul görmeye başlar. Çünkü toplum alıştırılmıştır sürece. Zaten öyle değil midir, kapitalizm yasal mafya, mafya da yasal olmayan kapitalizm değil midir? Yani kapitalizm yasal yollardan insanların kanını, terini, yaşını, emeğini semirir, emer ve sömürürken, mafya da yasal olmayan yollardan aynısını yapmakta değil midir? Birbirlerini beslerler, çünkü ikisinin kaynağı da kör cehalettir ve orantısız ve vahşi şiddettir. Dünyaya bakınız lütfen, parayı döndüren asıl elemanlar kimlerdir ve para nerededir? Para tamamen mafyanın alanındadır, dahası mafyayı doğuran alandadır, mafyanın doğması zorunluluktur yani bu alan için. Zira kravatlı tayfa kirli görünmek ve kirli iş yapıyormuş gibi izlenim yaratmak istemez, bu yüzden de mafyaya ihtiyaç hâsıl olur. Kravatlılar, işleyişin kanun boyutunu halleder, mafya da silahla korku salmak boyutunu. Halkın karşısında çıkan kravatlılar olduğu için ve halkı arkalarına almaları gerektiği için güler yüzlü olmaları gerekir, böylece arkalarında ki karanlığın yolunu açabilsinler ve kaynaklarını besleyebilsinler. İşin kaynağında para vardır yani, paraya sahip olmakta kolay değildir, ciddi bedeller ödemeniz icap eder. Zira çok büyük ve yüklü oranda paraya ulaşmak normal ve helal yolla kabil değildir. Normal olmayan ve haram yollardan da istenilen paraya mafya olmadan ulaşmanın imkânı yoktur. Elbette bireysel anlamda böyledir, bilakis para devlettedir. Çünkü büyük paralar için; kan dökmek, can almak, yıkmak, yok etmek, hayatları karartmak mübremdir. Bahusus haram servetler babında mutlak önkoşuldur bu. Mafya da böyle değil midir zaten? Böylesi paralara ulaşmak isteyen kişi sayısı da öyle birkaç bin ile ifade edilemez, binler vardır. Bunun için de her yol mubahtır. Hiçbir zamanda işin rengi göründüğü gibi değildir, kazdığınız zaman arkasında adeta bir cehennem kuyusunun mevcut olduğu aşikâr olur. Gerçekte soyulan, emilen, sömürülen ise, bizim yani namusluca ve namuslu yollardan çalışarak kazanmaya çalışan insanların terleri, yaşları, kanları ve emekleridir. Elbette burada devlet nedir, niçin vardır, kimindir, kim için vardır, nasıl işlemelidir, politikacı kimdir, politika nedir, politikacı nasıl olmalıdır ve politika nasıl yapılmalıdır gibisinden sorgulamalar yapabilirsiniz ama burası netameli bir alandır ve böylesi bir sorgulama yapmak hiçte sanıldığı gibi kolay değildir. Bendeniz yıllar yılı bu sorgulamaları olması gereken derecede yapmaya çalıştım ve sormam icap eden soruları da sormaya tevessül ettim ama elbette gücüm de bellidir ve daha derinlere inmem olanaksızdır. Çünkü bu alana dokunmak cesaret ister ve bedeli ağırdır. Paranın gerçek sahipleri paraya dokundurtmazlar! Yani kapitalizm dokunulmazdır! Siz kapitalizmle savaşılıyormuş gibi izlenim yaratılmasına inanmayın, kapitalizmle savaşan yine kapitalizmin kendisidir yani kapitalizm yenilmezdir. Yenmek istiyorsak, önce gerçekten insan olmamız önkoşuldur ve önce kendi içimizde ki kapitalizmi yenmemiz iktiza eder. Yani gerçekten namuslu ve adil olmak olmazsa olmaz önkoşuldur, kapitalizmi yenebilmek ve insan onuruna yaraşır bir dünya kurabilmek için. Mafya da tıpkı kapitalizm gibi kanunsuzluğun adıdır, zira kanunlarla ne mafya düzenini ne de kapitalist düzeni sürdürebilmeniz kabil değildir, çünkü kanunun gücü bu güçlerden daha büyüktür ama kullanılırsa tabi. Açık ya da gizli, kapitalizmin işlevsel olduğu her yerde mafyanın tezahür etmesi normal akışa mütenasiptir, mugayir bir taraf yoktur burada. Çünkü mafyanın babası kapitalist sistemdir ve mafya, bu sistemin en muhkem kolonudur. Dünya ölçeğinde dışa yansıyan durumlar buzdağının görünen kısmıdır ve görünmeyen kısmın hiçbir zaman görünmemesi için gösterilen kısmıdır. Bazen bu türlü feragatte bulunulur, çünkü böyle olmadığı takdirde işin rengi değişir ve her şey başka bir seyir izlemeye başlar ve işte asıl felaket o vakit başlar ama böylesi bir duruma asla meydan verilmez. Çünkü o vakit, mafyanın, hayatı baştanbaşa nasıl kuşattığı ve toplumu nasıl esir aldığı hatta devletleşme düzeyi tezahür eder, zımnen ise kapitalizmin ne olduğu tezahür eder yani foyası ortaya çıkar, boyası dökülür. Ama sermaye dokunulmaz olduğu için buna müsaade edilmez. Sermayenin yükselişinin ve egemenliğinin önünde handikap teşkil eden yanar. Para, kapitalizmin tanrısıdır ve tanrılar ölümsüzdür, tanrı öldüğü vakit yaşamanın hiçbir anlamı, kıymeti olmaz, öyleyse tanrı yok edilemez. Para tanrısıyla savaşa yeltenen en acımasız şekilde ortadan kaldırılır. Her şeyin yönünü, değerini, ölçüsünü, gücünü belirleyen para tanrısıdır. O yenilmez ama daima yenmek zorundadır. O güçsüzleri sevmez, güçlüleri ise daima yaratır ve besler. Sermayeye muhalif olmak tanrıya muhalif olmaktır ve muhalif olanın katli farzdır. Çünkü servet düşmanlığı lanetlik bir iştir. Elbette kapitalist zihniyete göre böyledir yoksa en insani bir tavırdır. Bu dünyada zenginliğin yolu mafyalaşmaktan geçmektedir, ister silahlı, ister kravatlı farketmez, zaten mafya mafyadır, elinde ya da boynunda ne olduğunun önemi yoktur. Başkalarının terini, yaşını, kanını, emeğini gasp etmeden, bu insanca çabaların ürününe çökmeden zengin olmak kabil midir? Biz resmi yollardan yapılan her şeyi meşru sayıyoruz, oysa böyle bir şey kabil değildir, asıl soygunlar kravatların arkasında yapılmaktadır. Çünkü kravat takınca her şey resmi, normal, meşru ve ahlaki olarak addedilmektedir. Bu kanunsuzluk mudur, suç mudur? Mafyayı doğuran da kanunsuzluk değil midir ve suçun babası da mafya değil midir? Zenginliklerde yani büyük servet terakümleri de kanunsuzluğun ve büyük suçların meyvesi değil midir? Öyleyse kapitalist kompradorlar kendilerinin afişe edilmesinden hazzederler mi, afişe edenleri yaştırlar mı, servete düşman olanları makul ve muteber görürler mi? Düşünsenize, tek bir insan evet tek bir insan milyarlarca dolarlık serveti elinde tutuyor, bu nasıl kabil olabilir, bu servet helal ve meşru yollardan edinilmiş olabilir mi? Hiçbir evet hiçbir insanteki, kendi gayretleriyle, olağanüstü bir gayrette göstermiş olsa, akıl dışı bir servete malik olamaz, böylesi bir şey muhal ender muhaldir. Ama bizler alık ve bön olduğumuz için bunu normal olarak görebiliyoruz ve insanın hakkıdır kardeşim diyoruz, çünkü kafamız basmıyor. Dünya mikyasında bakıyorsunuz bir adamın yüzlerce milyar dolarlık serveti oluyor, devletler mikyasında bakıyorsunuz basit ve sıradan bir insan bir alım satım işinde milyonlarca dolarlık ödeme yapabiliyor. Bu gerçekten aklın alabileceği bir şey midir? Normal midir? Yani en yüksek maaşı alsa dahi birisi, böyle bir şey nasıl kabil olabilir? Filhakika tüm bu karanlık dünyanın bir arka perdesi vardır ve orada da bir zihniyet yaşamaktadır ve o zihniyet dünyayı inhisarına almıştır, en vahşi yöntemlerle acımasızca yönetmektedir. Her şey o zihniyetin monopolündedir ve insanlar o zihniyetin kölesidirler. O zihniyet kapitalist zihniyetin ta kendisidir. Masivaya dair ne varsa mutlak olarak mülkleştirmiş zihniyettir. Mutlak mülkiyetçilik ise şeksiz ve şüphesiz hırsızlıktır, gaspçılıktır, soygunculuktur. Ta ki, insanı bile kendi mülkü olarak görmektedir bu zihniyet. Hülasa; bu karanlık dünyaya yön veren şey; mülkiyet telakkisidir. Dünya niçin bir türlü düzelmemektedir, gösterilen hiçbir çaba niçin istenilen neticeyi vermemektedir ve niçin insanlar bitmeyen bir yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadırlar ve yekpare insanlar birkaç kişinin kölesi konumundadırlar hiç düşündünüz mü? Çünkü yekpare insanlar kravatlı ve silahlı mafyanın cenderesindedirler. Tabi insanlardan önce devletler bu cenderenin içindedirler. Zaten bunlar adına insanları cendereye alanlar da devletlerin ta kendileridirler. Yani haddizatında devletlerin varlığıdır ki, bunların varlığının garantisidir. Biz zevahire göre akıl yürütüyoruz, kimse alınmasın, kusura bakmasın, yanlış anlamasın. Gerçek bir devleti tartışmıyoruz burada. Mutlak mülkiyetçilik telakkisinin ve bu telakkiyi yönlendiren paradigmaların egemen olduğu bir yerde adaletin olması kabil değildir. Bunları idrak etmeden ne doğruyu bulabiliriz nede doğru yerde durup, durduğumuz doğru yerde doğru kavgayı verebiliriz. Nihayetinde de ne kapitalizmin ne de onun Truva Atı olan mafyanın cenderesinden kurtulabiliriz. Yasaları ve kanunları kapitalist zihniyetin belirlediği bir yerde her yasal ve kanuni olan adildir diyebilir miyiz? Dersek ahmaklık etmiş olmaz mıyız? Bilakis bunca toplumsal paradoksu nasıl izah edebiliriz? Dünya ve içindekiler kimindir? Hangisi insan elinin ürünüdür? Görülen zenginliklerin temeli gözümüzün önünde duran ama görmediğimiz doğal zenginlikler değil midir? O zenginlikler insan elinin ürünü müdürler ve insanlar tarafından tekelleştirilebilirler mi? Mesela; toprak kimindir, insan eliyle mi var olmuştur? Maalesef bu doğal zenginlikler, küçük azınlıklar tarafından gasp edilmiştir ve büyük çoğunluk bu sebeple açlığın, yoksulluğun, sefaletin dehlizlerinde sefil bir hayat sürmektedirler. Peki, böylesi bir dünyada adalet üzerine retorikler üretmenin ve kof nutuklar irad etmenin bir kıymet-i harbiyesi olur mu, kandırmacadan ibaret olmaz mı böylesi tevessüller? Bu meyanda bizler burada mutlak mülkiyetçilikten söz ederken, bireye mahsus ihtiyaçlardan söz etmiyoruz. Zira yaşamak için her bir insantekinin gereksinim duyduğu şeyler elbette vardır ve oraya kimse müdahalede bulunamaz. Ama bir de toprak, hava, su gibi şeyler vardır yahut muhtelif metaların yani trampa edilen ürünlerin üretildiği mekanizmalar vardır. Üretilen ürün ayrıdır, o ürünün üretildiği mekanizma ayrıdır. Burada paradoks varmış gibi bir algı hâsıl olabilir ve bizi buradan vurmak isteyebilirler ama bizim burada herhangi bir kafa karışıklığı yaşamamamız iktiza eder. Çünkü beynimize ve ruhumuza sızanlar bu durumu suiistimal edeceklerdir böylesi bir durumda. Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız icap eder; hiçbir insanteki kendi çabası ve gayretiyle hatta kendi aklıyla havsalanın almayacağı boyutlarda zenginliğe mülaki olamaz. Muayyen miktarda malik olduğu servet olsa bile, bu serveti nereden elde etmektedir, kendi yarattığı toprakların üzerinden mi? Düşünmezsek düşürürler ve düştüğümüz vakit kolay kolay kalkamayız, insanlık şu an düşük durumdadır ve hastalanmıştır, bu yüzden de kalkamamaktadır. Çok büyük servet elde etmiş olanlara bakınız lütfen, bir taraftan mutlaka ama mutlaka mafya izini görürsünüz. Mafyadan beslenen, mafyayı beslemek zorundadır. Öyleyse kapitalist sistemden beslenen de kapitalist sistemi beslemek zorundadır ve beslemektedirler de zaten. Bu dünyada ya teri, yaşı, kanı ve emeği semirerek, emerek, sömürerek zengin olunmaktadır ya da üretilmiş olana metazori el koyarak, bu yüzden mevcut zenginlikler maalesef büyük gaspların, vurgunların, hırsızlıkların, soygunların neticesidir. İşte azgın ve vahşi kapitalistlerin ve onların silahlı gücü olan mafyanın zenginliğinin sırrı da burada gizlidir. Güçleri de buradan gelmektedir. Ama burada şöyle bir argüman da üretilir her zaman, olaya meşruiyet kılıfı giydirmek ve her şeyi normal göstermek için; devletin ali menfaatleri. Peki devletin ali menfaatleri insanları yoksulluğa, sefalete mahkûm edip sefil bir şekilde yaşamalarına sebep olmak mıdır diye sorduğunuz zaman da hain olarak görülürsünüz. Oysa devletin ali menfaatleri diyerek, insanlara ait olan şeylere el koymak vahşi bir gaspçılıktan başka bir şey değildir ve bunu devleti öne sürerek yapanlar gerçek devlet düşmanlarıdırlar yani devleti kendi ucuz çıkarlarına alet etmektedirler. Devletin ali bir menfaati varsa; o da insanı yaşatmaktan başka hiçbir şey olamaz. Kendisini yaşatanı yaşatmayan devlette devlet olamaz. Şu an dünya ölçeğinde, insana rağmen yıkılmakta, çökmekte, yok olmakta olan şey kapitalizmden başka bir şey değildir. Kapitalizm ölmeden ve kapitalizmin mafya düzeni çökmeden, insanlık dirilmeyecektir! Bugün dünya ölçeğinde insanlar uyuşturulmuşlardır, uyutulmuşlardır, mankurtlaştırılmışlardır, sürüleştirilmişlerdir, bilinçleri ve şuurları çalınmıştır, bu da maalesef genel kabul gören olgular tavassutu ile yapılmıştır, elan da bu şekilde yapılmaktadır, insanlığın bir an önce dirilmesi, uyanması ve ayağa kalkması iktiza etmektedir, bilakis sürünerek gebermeye devam edecektir tüm insanlık. Konuya nokta koyarken, haddizatında herkese de garip gelecek bir şey söyleyeyim; mesela, Siyonizm, küresel kapitalizmin mafyasıdır, dünyada ki tüm kapitalistlerin en büyük silahlı gücüdür, onlar adına verilen görevleri ifa eden.

 

‘’İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!’’ Şeyh Edebali

Tarih: 12.03.2023 Okunma: 264

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?