‘’Şuursuzlukta, şerefsizlik kadar suçtur.’’ Ali Şeriati
"Bir ülkede devlet varsa
mafya yoktur; mafya varsa devlet yoktur. Yani mafya varsa, devlet mafyadır." Cevher Dudayev.
Mafya, işin
en özünde, kapitalizmin Truva Atıdır. Çünkü mafya yeterince kullanışlı bir
alandır hatta çok kullanışlı bir alandır. Mafya sadece silahlı bir kör güç
değildir, o kör güce gözcülük yapan ve onların yollarını açan güçler vardır ve
birileri karanlıklarda iş yaparken, onlara yol açanlar aydınlıkta dolaşırlar. Hatta
ve hatta işin garibi böyle bir mekanizma geneli ihata eden ve genel kabul gören
olgulara istinat eder kahir ekseriyetle, güler yüzlü ve iyi niyetli bir
fotoğraf vermek için. Mafyanın merhameti, adaleti, vicdanı yoktur. Mafya
kapitalizmin Truva Atıdır ve emekçi ezilen insanların emeklerine el koymak ve
güzel yüzlerini soldurmak, onları kapitalizme hadimler, köleler kılmak için
vardır. Bu yüzden de insanlık üzerine dehşet bir korku salarak ama insanlara hiç
dokunmayarak onları yönetir. Dokunulması emredildiğinde de acımaz. Zira vicdanı
ve aklı yoktur. Mafya bir nevi serseriliktir, cellâttır. Bu korkuyu
derinleştirmek ve derinleşen korkuyla tüm sahaya egemen olmak içindir. Çünkü
kör şiddetten herkes ürker, zira insan olanın canı acır. Yani yarattığı
korkuyla, eline silah almasına ve suça bulaşmasına gerek kalmadan yani kendini
tongaya düşürecek ve derdest ettirecek bir tezgâha gelmeden işini görür ve
durumu yönetir. Zaten başına bir şey de gelmez kolay kolay, zira başına bir şey
gelebilecek yollarda zımnen onun elindedir. Elbette mafyanın bu düzeye gelmesi
için yani temiz olarak görünmesi ve işini resmi yollardan kotarıyormuş gibi bir
hal alması için muayyen merhalelerden geçmiş olması ve level atlaması iktiza
eder. Zira bir anda bu düzeye gelmek kolay değildir. Bu düzeye gelenler ise
artık dokunulmazlık zırhına bürünürler, elenenler ise bunların önünde takoz
olması muhtemel basit ve küçük yapılanmalardır ya da güçlü bir rakiplik
potansiyeline malik olanlardır. Yani gerçek resme asla dokunulmaz, çünkü ağır
abi olmak kolay değildir, onlar için ağlayan çocuklar feda edilirler.
Tecrübeleriyle ve ağırlıklarıyla kendilerini ispatlamış olanlar en büyük gücün
gölgesinde yaşar giderler ve durdukları yerden de kendilerine tevdi edilen işi
kotarırlar yani iş bitiricidirler. Tam da kapitalizmdir haddizatında bunun
gerçek adı. Ki, zaten biz mafya diye elleri silah tutan öncüleri biliriz, oysa gerçek
mafya kravatlı tayfadır ve onlar kendilerini göstermezler, bu onların akıllı
oldukları için böyle değildir, gerçek gücün kendilerinde olduklarını bildikleri
için böyledir yani kapitalizmin aklı olarak kendilerini gördükleri için
böyledir yahut kapitalizmin sadık ve muteber hadimleridirler hatta işin gerçeği
kendilerini devletin eli olarak gördükleri için böyledir. Zaten devlet gücü
olmadan hiçbir güç meydana çıkıp racon kesemez. Racon kesiyorsa, bir elinden
tutan ve onun yolunu temizleyen mutlaka devlettir. Devletin de gücünü ortaya
koyması için bir adalet devleti olması hatta insancıl bir devlet olması iktiza
eder, eğer kapitalist paradigmalarla hareket eden bir devletse devlet, işte o
vakit mafyanın, kendisinin gölgesinde racon kesmesine ses çıkarmaz, çünkü onu
kötücül bir güç olarak istimal eder, bunu açıktan hissettirmez ama hissedilmesini
de ister zira topluma nizam vermek için buna gereksinim duyar. Bu gereksinim
duyulma işi, devletin kendini yetersiz görmesinden tevlit eder ya da yetersiz
olanların devlet içinde güçlenmesinin intaç ettiği bir durumdur. Mafya kahir
ekseriyetiyle cehaletten beslenir, cehalet şiddeti körükler, şiddet parayı
toplar, para gücü doğurur ve güç egemenliğe dönüşür, egemenlik tesis olununca
artık her şey normal tolere edilir ve o normale uygun hayat içselleştirilir.
Böylece herkes yoluna bakar. Ne kompradorlar ne de politikacılar mafyanın yok
olmasını istemezler, çünkü öylesi bir dünyadan en çok beslenenler onlardırlar. Kimse
beslendiği kaynağı kesmez, kurutmaz, kurutursa, keserse yaşayamaz. Hatta yanlış
hatırlamıyorsam bu tarzda bir monolog geçiyordu Al Pacino’nun Yaralı Yüz
filminde. Ama gerçekten efsane bir film, tam anlamıyla bir mafya filmidir,
meraklıları için. Mafya bir zaman sonra yasal hale bürünür yani bir suç örgütü
olmaktan çıkar ve genel kabul görmeye başlar. Çünkü toplum alıştırılmıştır
sürece. Zaten öyle değil midir, kapitalizm yasal mafya, mafya da yasal olmayan
kapitalizm değil midir? Yani kapitalizm yasal yollardan insanların kanını, terini,
yaşını, emeğini semirir, emer ve sömürürken, mafya da yasal olmayan yollardan
aynısını yapmakta değil midir? Birbirlerini beslerler, çünkü ikisinin kaynağı
da kör cehalettir ve orantısız ve vahşi şiddettir. Dünyaya bakınız lütfen,
parayı döndüren asıl elemanlar kimlerdir ve para nerededir? Para tamamen
mafyanın alanındadır, dahası mafyayı doğuran alandadır, mafyanın doğması
zorunluluktur yani bu alan için. Zira kravatlı tayfa kirli görünmek ve kirli iş
yapıyormuş gibi izlenim yaratmak istemez, bu yüzden de mafyaya ihtiyaç hâsıl
olur. Kravatlılar, işleyişin kanun boyutunu halleder, mafya da silahla korku
salmak boyutunu. Halkın karşısında çıkan kravatlılar olduğu için ve halkı
arkalarına almaları gerektiği için güler yüzlü olmaları gerekir, böylece
arkalarında ki karanlığın yolunu açabilsinler ve kaynaklarını besleyebilsinler.
İşin kaynağında para vardır yani, paraya sahip olmakta kolay değildir, ciddi
bedeller ödemeniz icap eder. Zira çok büyük ve yüklü oranda paraya ulaşmak
normal ve helal yolla kabil değildir. Normal olmayan ve haram yollardan da istenilen
paraya mafya olmadan ulaşmanın imkânı yoktur. Elbette bireysel anlamda
böyledir, bilakis para devlettedir. Çünkü büyük paralar için; kan dökmek, can
almak, yıkmak, yok etmek, hayatları karartmak mübremdir. Bahusus haram
servetler babında mutlak önkoşuldur bu. Mafya da böyle değil midir zaten? Böylesi
paralara ulaşmak isteyen kişi sayısı da öyle birkaç bin ile ifade edilemez,
binler vardır. Bunun için de her yol mubahtır. Hiçbir zamanda işin rengi
göründüğü gibi değildir, kazdığınız zaman arkasında adeta bir cehennem
kuyusunun mevcut olduğu aşikâr olur. Gerçekte soyulan, emilen, sömürülen ise,
bizim yani namusluca ve namuslu yollardan çalışarak kazanmaya çalışan
insanların terleri, yaşları, kanları ve emekleridir. Elbette burada devlet
nedir, niçin vardır, kimindir, kim için vardır, nasıl işlemelidir, politikacı
kimdir, politika nedir, politikacı nasıl olmalıdır ve politika nasıl
yapılmalıdır gibisinden sorgulamalar yapabilirsiniz ama burası netameli bir
alandır ve böylesi bir sorgulama yapmak hiçte sanıldığı gibi kolay değildir. Bendeniz
yıllar yılı bu sorgulamaları olması gereken derecede yapmaya çalıştım ve sormam
icap eden soruları da sormaya tevessül ettim ama elbette gücüm de bellidir ve
daha derinlere inmem olanaksızdır. Çünkü bu alana dokunmak cesaret ister ve
bedeli ağırdır. Paranın gerçek sahipleri paraya dokundurtmazlar! Yani
kapitalizm dokunulmazdır! Siz kapitalizmle savaşılıyormuş gibi izlenim
yaratılmasına inanmayın, kapitalizmle savaşan yine kapitalizmin kendisidir yani
kapitalizm yenilmezdir. Yenmek istiyorsak, önce gerçekten insan olmamız önkoşuldur
ve önce kendi içimizde ki kapitalizmi yenmemiz iktiza eder. Yani gerçekten
namuslu ve adil olmak olmazsa olmaz önkoşuldur, kapitalizmi yenebilmek ve insan
onuruna yaraşır bir dünya kurabilmek için. Mafya da tıpkı kapitalizm gibi
kanunsuzluğun adıdır, zira kanunlarla ne mafya düzenini ne de kapitalist düzeni
sürdürebilmeniz kabil değildir, çünkü kanunun gücü bu güçlerden daha büyüktür
ama kullanılırsa tabi. Açık ya da gizli, kapitalizmin işlevsel olduğu her yerde
mafyanın tezahür etmesi normal akışa mütenasiptir, mugayir bir taraf yoktur
burada. Çünkü mafyanın babası kapitalist sistemdir ve mafya, bu sistemin en
muhkem kolonudur. Dünya ölçeğinde dışa yansıyan durumlar buzdağının görünen
kısmıdır ve görünmeyen kısmın hiçbir zaman görünmemesi için gösterilen
kısmıdır. Bazen bu türlü feragatte bulunulur, çünkü böyle olmadığı takdirde
işin rengi değişir ve her şey başka bir seyir izlemeye başlar ve işte asıl
felaket o vakit başlar ama böylesi bir duruma asla meydan verilmez. Çünkü o
vakit, mafyanın, hayatı baştanbaşa nasıl kuşattığı ve toplumu nasıl esir aldığı
hatta devletleşme düzeyi tezahür eder, zımnen ise kapitalizmin ne olduğu
tezahür eder yani foyası ortaya çıkar, boyası dökülür. Ama sermaye dokunulmaz
olduğu için buna müsaade edilmez. Sermayenin yükselişinin ve egemenliğinin
önünde handikap teşkil eden yanar. Para, kapitalizmin tanrısıdır ve tanrılar
ölümsüzdür, tanrı öldüğü vakit yaşamanın hiçbir anlamı, kıymeti olmaz, öyleyse
tanrı yok edilemez. Para tanrısıyla savaşa yeltenen en acımasız şekilde ortadan
kaldırılır. Her şeyin yönünü, değerini, ölçüsünü, gücünü belirleyen para
tanrısıdır. O yenilmez ama daima yenmek zorundadır. O güçsüzleri sevmez,
güçlüleri ise daima yaratır ve besler. Sermayeye muhalif olmak tanrıya muhalif
olmaktır ve muhalif olanın katli farzdır. Çünkü servet düşmanlığı lanetlik bir
iştir. Elbette kapitalist zihniyete göre böyledir yoksa en insani bir tavırdır.
Bu dünyada zenginliğin yolu mafyalaşmaktan geçmektedir, ister silahlı, ister
kravatlı farketmez, zaten mafya mafyadır, elinde ya da boynunda ne olduğunun
önemi yoktur. Başkalarının terini, yaşını, kanını, emeğini gasp etmeden, bu
insanca çabaların ürününe çökmeden zengin olmak kabil midir? Biz resmi
yollardan yapılan her şeyi meşru sayıyoruz, oysa böyle bir şey kabil değildir,
asıl soygunlar kravatların arkasında yapılmaktadır. Çünkü kravat takınca her
şey resmi, normal, meşru ve ahlaki olarak addedilmektedir. Bu kanunsuzluk
mudur, suç mudur? Mafyayı doğuran da kanunsuzluk değil midir ve suçun babası da
mafya değil midir? Zenginliklerde yani büyük servet terakümleri de
kanunsuzluğun ve büyük suçların meyvesi değil midir? Öyleyse kapitalist
kompradorlar kendilerinin afişe edilmesinden hazzederler mi, afişe edenleri
yaştırlar mı, servete düşman olanları makul ve muteber görürler mi? Düşünsenize,
tek bir insan evet tek bir insan milyarlarca dolarlık serveti elinde tutuyor,
bu nasıl kabil olabilir, bu servet helal ve meşru yollardan edinilmiş olabilir
mi? Hiçbir evet hiçbir insanteki, kendi gayretleriyle, olağanüstü bir gayrette
göstermiş olsa, akıl dışı bir servete malik olamaz, böylesi bir şey muhal ender
muhaldir. Ama bizler alık ve bön olduğumuz için bunu normal olarak
görebiliyoruz ve insanın hakkıdır kardeşim diyoruz, çünkü kafamız basmıyor. Dünya
mikyasında bakıyorsunuz bir adamın yüzlerce milyar dolarlık serveti oluyor,
devletler mikyasında bakıyorsunuz basit ve sıradan bir insan bir alım satım
işinde milyonlarca dolarlık ödeme yapabiliyor. Bu gerçekten aklın alabileceği
bir şey midir? Normal midir? Yani en yüksek maaşı alsa dahi birisi, böyle bir
şey nasıl kabil olabilir? Filhakika tüm bu karanlık dünyanın bir arka perdesi
vardır ve orada da bir zihniyet yaşamaktadır ve o zihniyet dünyayı inhisarına almıştır,
en vahşi yöntemlerle acımasızca yönetmektedir. Her şey o zihniyetin
monopolündedir ve insanlar o zihniyetin kölesidirler. O zihniyet kapitalist
zihniyetin ta kendisidir. Masivaya dair ne varsa mutlak olarak mülkleştirmiş
zihniyettir. Mutlak mülkiyetçilik ise şeksiz ve şüphesiz hırsızlıktır,
gaspçılıktır, soygunculuktur. Ta ki, insanı bile kendi mülkü olarak görmektedir
bu zihniyet. Hülasa; bu karanlık dünyaya yön veren şey; mülkiyet telakkisidir. Dünya
niçin bir türlü düzelmemektedir, gösterilen hiçbir çaba niçin istenilen
neticeyi vermemektedir ve niçin insanlar bitmeyen bir yoksulluğun pençesinde
kıvranmaktadırlar ve yekpare insanlar birkaç kişinin kölesi konumundadırlar hiç
düşündünüz mü? Çünkü yekpare insanlar kravatlı ve silahlı mafyanın cenderesindedirler.
Tabi insanlardan önce devletler bu cenderenin içindedirler. Zaten bunlar adına
insanları cendereye alanlar da devletlerin ta kendileridirler. Yani
haddizatında devletlerin varlığıdır ki, bunların varlığının garantisidir. Biz
zevahire göre akıl yürütüyoruz, kimse alınmasın, kusura bakmasın, yanlış
anlamasın. Gerçek bir devleti tartışmıyoruz burada. Mutlak mülkiyetçilik
telakkisinin ve bu telakkiyi yönlendiren paradigmaların egemen olduğu bir yerde
adaletin olması kabil değildir. Bunları idrak etmeden ne doğruyu bulabiliriz
nede doğru yerde durup, durduğumuz doğru yerde doğru kavgayı verebiliriz.
Nihayetinde de ne kapitalizmin ne de onun Truva Atı olan mafyanın cenderesinden
kurtulabiliriz. Yasaları ve kanunları kapitalist zihniyetin belirlediği bir
yerde her yasal ve kanuni olan adildir diyebilir miyiz? Dersek ahmaklık etmiş
olmaz mıyız? Bilakis bunca toplumsal paradoksu nasıl izah edebiliriz? Dünya ve
içindekiler kimindir? Hangisi insan elinin ürünüdür? Görülen zenginliklerin
temeli gözümüzün önünde duran ama görmediğimiz doğal zenginlikler değil midir?
O zenginlikler insan elinin ürünü müdürler ve insanlar tarafından
tekelleştirilebilirler mi? Mesela; toprak kimindir, insan eliyle mi var olmuştur?
Maalesef bu doğal zenginlikler, küçük azınlıklar tarafından gasp edilmiştir ve
büyük çoğunluk bu sebeple açlığın, yoksulluğun, sefaletin dehlizlerinde sefil
bir hayat sürmektedirler. Peki, böylesi bir dünyada adalet üzerine retorikler
üretmenin ve kof nutuklar irad etmenin bir kıymet-i harbiyesi olur mu,
kandırmacadan ibaret olmaz mı böylesi tevessüller? Bu meyanda bizler burada
mutlak mülkiyetçilikten söz ederken, bireye mahsus ihtiyaçlardan söz etmiyoruz.
Zira yaşamak için her bir insantekinin gereksinim duyduğu şeyler elbette vardır
ve oraya kimse müdahalede bulunamaz. Ama bir de toprak, hava, su gibi şeyler
vardır yahut muhtelif metaların yani trampa edilen ürünlerin üretildiği
mekanizmalar vardır. Üretilen ürün ayrıdır, o ürünün üretildiği mekanizma
ayrıdır. Burada paradoks varmış gibi bir algı hâsıl olabilir ve bizi buradan
vurmak isteyebilirler ama bizim burada herhangi bir kafa karışıklığı
yaşamamamız iktiza eder. Çünkü beynimize ve ruhumuza sızanlar bu durumu
suiistimal edeceklerdir böylesi bir durumda. Şunu hiçbir zaman aklımızdan
çıkarmamamız icap eder; hiçbir insanteki kendi çabası ve gayretiyle hatta kendi
aklıyla havsalanın almayacağı boyutlarda zenginliğe mülaki olamaz. Muayyen
miktarda malik olduğu servet olsa bile, bu serveti nereden elde etmektedir,
kendi yarattığı toprakların üzerinden mi? Düşünmezsek düşürürler ve düştüğümüz
vakit kolay kolay kalkamayız, insanlık şu an düşük durumdadır ve
hastalanmıştır, bu yüzden de kalkamamaktadır. Çok büyük servet elde etmiş
olanlara bakınız lütfen, bir taraftan mutlaka ama mutlaka mafya izini
görürsünüz. Mafyadan beslenen, mafyayı beslemek zorundadır. Öyleyse kapitalist
sistemden beslenen de kapitalist sistemi beslemek zorundadır ve
beslemektedirler de zaten. Bu dünyada ya teri, yaşı, kanı ve emeği semirerek,
emerek, sömürerek zengin olunmaktadır ya da üretilmiş olana metazori el
koyarak, bu yüzden mevcut zenginlikler maalesef büyük gaspların, vurgunların,
hırsızlıkların, soygunların neticesidir. İşte azgın ve vahşi kapitalistlerin ve
onların silahlı gücü olan mafyanın zenginliğinin sırrı da burada gizlidir.
Güçleri de buradan gelmektedir. Ama burada şöyle bir argüman da üretilir her zaman,
olaya meşruiyet kılıfı giydirmek ve her şeyi normal göstermek için; devletin
ali menfaatleri. Peki devletin ali menfaatleri insanları yoksulluğa, sefalete
mahkûm edip sefil bir şekilde yaşamalarına sebep olmak mıdır diye sorduğunuz
zaman da hain olarak görülürsünüz. Oysa devletin ali menfaatleri diyerek,
insanlara ait olan şeylere el koymak vahşi bir gaspçılıktan başka bir şey
değildir ve bunu devleti öne sürerek yapanlar gerçek devlet düşmanlarıdırlar
yani devleti kendi ucuz çıkarlarına alet etmektedirler. Devletin ali bir
menfaati varsa; o da insanı yaşatmaktan başka hiçbir şey olamaz. Kendisini
yaşatanı yaşatmayan devlette devlet olamaz. Şu an dünya ölçeğinde, insana
rağmen yıkılmakta, çökmekte, yok olmakta olan şey kapitalizmden başka bir şey
değildir. Kapitalizm ölmeden ve kapitalizmin mafya düzeni çökmeden, insanlık
dirilmeyecektir! Bugün dünya ölçeğinde insanlar uyuşturulmuşlardır,
uyutulmuşlardır, mankurtlaştırılmışlardır, sürüleştirilmişlerdir, bilinçleri ve
şuurları çalınmıştır, bu da maalesef genel kabul gören olgular tavassutu ile
yapılmıştır, elan da bu şekilde yapılmaktadır, insanlığın bir an önce
dirilmesi, uyanması ve ayağa kalkması iktiza etmektedir, bilakis sürünerek
gebermeye devam edecektir tüm insanlık. Konuya nokta koyarken, haddizatında herkese
de garip gelecek bir şey söyleyeyim; mesela, Siyonizm, küresel kapitalizmin
mafyasıdır, dünyada ki tüm kapitalistlerin en büyük silahlı gücüdür, onlar
adına verilen görevleri ifa eden.
‘’İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!’’ Şeyh Edebali