Sevgi Beziği - I
Günlerden bir gün
yağmurlu bir gün
yüzünde aşkın bilgeliği
ayak değmemiş bir yoldan.
Şafağın tozu vardı saçlarında.
Bilinmeyen bir ülkeydi
ve şiir çekerdi gözleri
içine dizili acılı göllerden.
İncinmesin diye gülü bile
koparmazdı dalından.
Akşam alacası kıyısındaydı
ama bilincindeydi
karanfiller soluyan güneşin
göğü dolaşan nehirlerin
ve ağzını suya açan toprağın.
soyun mayası güzelliğiyle
gülümseyip dururdu
taze sabahlar gibi
ışıklar içindeki
kuzular otlağı çayırlara,
göğe çizikler atan kuşlara
dağlara, bulutlara, ağaçlara.
Umutları oynaşırdı
çiçeğe durmuş dallarda.
Sevgi ve düş toplardı
evrenin canından.
Sürekli işlerdi, durmazdı hiç
tenin yüceliği buğday elleri.
Hüzünlü ve kederliydi ama
insan yazgısını süslerdi
bahar günleri düşüncesi.
En iyi zaman onunkiydi
hem istek hem özlem vardı
gözleri galaksi yürüyüşünde.
Sevgi Beziği - II
Nisanla gelen baharın
hazineleri vardı kadının yüzünde
ateş çiçekleri alev kusarken
kirpikleriyle yön verip sanatına
büyülü gözlerinin mirasıyla süsledi
tutkuyla gülümseyen menekşeleri.
Haz dolu taze bir gelin gibi
en güzel elbisesini giymişti toprak.
Duvaklı doğanın ezgileri içinde
Yemeklerini yediler, çaylarını içtiler
gölgeden kanatlarını geren
yüzlerce yıllık çınarın altında.
Yumuşak ve ipeksi güller arasında
Homerostan,Safo’dan,
Tragedya’nın ahlak ve erdeminden
Beytüllahim’in göğünden
Miraca yükseliş mucizesinden,
Yemen cephesinden,Atatürk’den
Kudüs’ün düşme nedenlerinden
bahsettiler saatlerce.
Tülden örtüsünü toplamıştı güneş
alaca geceliğini giydikten sonra
isteksizce ayaklarını sürüyen
akşamın puslu iskeleti yüzünden
hülyalı suları dalgalandı göletin.
Az ileride gülen elleriyle
Çiçek topluyordu hayatın özlemi
yarını inşa edecek güzel kızlar
Eşsiz sohbet aşıklarıymışçasına
insan beyninin elsiz işçiliğinden,
ruhun kurduğu hayallerden,
hayatın kalbinden, suyun hafızasından,
zihnin sayısız nöronlarından ve
yalnızlığın sessizliğinden bahsettiler.
Nasıl da geçip gitmişti zaman.
Tanyeri ağarmak üzereydi
Şafağın ateşten gülleri açmadan
kardan beyaz atını eyerleyip
Özgürlüğün o sonsuz güveniyle
vedalaşıp ayrıldı kadın.
Göğe kanat vuran gül beyazlığı
bir yıldız gibi akıp gidiyordu
kaçışan bulutların arasından.
İlahi duyguların etkisiyle
uzun süre uyuyamadı adam
Kadının zambaklar ışığı gözlerini
alımlı birer ben gibi
ömrünün bezeği yaptı.
Sonra da nemli ruhunu çıkarıp
kutsal tenin dolunayına serdi
ve kadının bengisu gözlerinde
uykuya daldı.
Uyandığında kendine gelemedi.
Kısa süreli bir şaşkınlık geçirdi.
Başka bir alemdeymiş gibi
hayal gücünün bir oyunuymuş gibi
gülümsemesi yüzünde duruyordu
ve rüyasında at sürüyordu hâla
kişneyen yıldızlar geçidine
ve tanrısal yüceliğin kaynağına.