Robotlar Sahibini Tanıyabilir mi? 2 Gökkuşağı
Bu yazının sonunda aptal aptal yaşamaktan asla
vazgeçmeyen kadınlara atıf yapılmaktadır.
Bugün
sahilde gezerken gökkuşağını görünce durup düşündüm. Yeni tanımımız google
arama motorunda aynen şu şekilde:
“Gökkuşakları; ışık ışınlarının yağmur
damlaları ve sis tanecikleri tarafından kırılması, yansıtılması ve dağıtılması ile
meydana gelir. Büyük damlaların meydana getirdiği kuşaklar en parlak ve renk
ayrılması en belirgin olanlarıdır.”
wikipedia.org ta aynı tanımı kullanıp tarihçe vermiş.
Tarihçe de şöyle bir bilgi
var.
“Mitolojiye göre Yunan tanrılarının kraliçesi
olan Hera yeryüzüyle haberleşmek istediğinde, "renkli elbise" sini
giyerek giden haberci İris'i gönderirdi.Eski Atinada'ki ölümlüler İris'in görev
başında olduğunu gökkuşağını görünce anlarlardı. Birçok kültür gökkuşağını
cennet ile dünya arasındaki köprü olarak görmektedir. Doğadaki en güzel
manzaralardan biri olan gökkuşağı batı kültüründe umut ve şans sembolü
olmuştur. İran Müslümanlarına göre gökkuşağındaki renklerin bir önemi vardır.
Yeşil bolluk, kırmızı savaş ve sarı ise ölüm anlamına gelir. Sibirya’da güneşin
dili olarak düşünülür. Güney Amerika Yerlileri ise denizin üzerinde
görülmesinin bir şans olduğuna inanırlar. “
Geçmişte ilkel çağlarda yaşayan
insanlar ile bugün Dünya üzerinde ki her tür bilgiye anında ulaşan insanların
arasında fark var mı acaba diye düşündüm.
Google.com da yer alan
tarifle geçmişteki insanların düşünüp kabul ettiklerinin aslında pek farkı yok.
Çünkü bilimsel tanımda yer alan temel gözümüzün bakış açısı ile Dünyanın
yuvarlak olması temelinde olsa olsa böyle olur denerek yapılan bir tanım.
Ne alakası var
diyeceksiniz robotların sahibini tanıması ile gökkuşağının.
Doğru bende olsam aynı
soruyu sorardım.
Bilimsel tanımda yer alan
cümlelerin temel dayanağı gözümüz. Çünkü gökkuşağı elle tutulur bir şey değil.
Hayali bir varlık. Aynı yerden bakan herkesin görebildiği hayali bir varlık.
Bu hayali varlığı görmemizi sağlayan ise beynimiz.
Beynimizde oluşturduğumuz bu hayali varlığın ne işe
yaradığı ile ilgili ise hiçbir yerde hiçbir fikir yok. Algıladığımız hemen
hemen her şeyin var olmasında bir sebep
varken gökkuşağının var olmasının bir sebebi yok.
Bu şekilde bakınca Hera’nın yeryüzüyle haberleşmek için
renkli elbisesini giydiğini düşünmek bence basbayağı mantıklı bir düşünce
olmuş.
En azından kendi aklına güvenmeyen insanların var ettiği
asla ispatlanması mümkün olmayacak inançlarının bir işaretini yakalamış olmayı
düşünmek bile körü körüne kendi gözüne ve aklına inanmadan başkalarının aklıyla
yaşayan insanların düşüncelerinden bence daha iyidir.
Sahi en fazla 20 sene sonra insanların yaptığı robotlar
insanlar gibi görünüme kavuşunca bu robotlar sahibini tanıyabilecek mi?
Bu soruya kendi iradesiyle az da olsa programlama bilgisi
olan herkes programında sahibi tanıtılmışsa tabî ki tanır diyecektir.
Eeee öyleyse insanlık neden bu kadar net bilgi önündeyken
nasıl oluyor da yaratanının kendisini tanımasına izin vermediği bir noktada
ısrarla yaratıcısını aramak zorunda. Bu zorunluluk sonucu da mutlak olan
yaratıcının adını kullanan sahtekarların pençesinde kıvranıp durmaktadır.
Tabi yaratıcısını ısrarla aramak zorunda bırakılan insan
kendine güvenemeyince önüne konan masal bile denemeyecek saçmalıklara inanarak
yaratanının emirlerini yerine getirmeye çalışıyor.
Peki nasıl olmuşta Gökkuşağını Hera’nın giydiği elbise
gibi gören insandan bugünkü insanlara ulaştık.
İsrail Filistin savaşı başlı başına insanların durup
Hera’ya kızmaları gereken bir şey gibi geliyor bana.
Çünkü 4 kutsal kitaptan biri olan Zebur Hz. Davut’a
verilmiş Yahudiler de bu kitap üzerinden masal bile olamayacak palavralarıyla
tüm insanlığın gözüne gözüne soka soka katliam yapıyorlar.
Diğer taraftan Hamas Kur’an-ı Kerim inancıyla şehitlik
mertebesine ulaşıp cenneti garantilemek için kendince hem saldırı hem de
savunma yapıyor.
Yav burada şu soru sorulmaz mı?
Bir birlerini boğazlayan bu 2 insan grubunun ikisi de
yaratan olarak aynı yaratıcıyı kabul etmiyorlar mı?
Eeee sinagog mu mantıksız cami mi? Bu soru niye
sorulmuyor.
Ben size bir sır vereyim mi?
Kadın karşısında çaresizliğini gören erkekler ne yapalım
ki kadınların elinde oyuncak olmayalı mı çok iyi düşünmüşler.
Veee yaratan izin vermeden asla yaratanımızı anlamamız
mümkün değilken mutlak olan yaratanı kullanarak kadını saf dışı edip
kendilerine köle haline getirmişler.
Kadınlarda tembellikten olsa gerek kuzu kuzu gönüllü köle
olmuşlar.
Bu fikre nasıl ulaştığımı yazayım.
SCS konusunu Dünya’ya ulaştırmak için mücadele ederken
kadınların neden sahip çıkmadığını anlamakta zorlanıyordum.
Son 5 senedir ısrarla kadınları ekonomik özgürlüğüne
ulaştırmaya çalışıyorum ki kadınlar SCS ye sahip çıksınlar.
Başarılı olabiliyor muyum? Asla. Çünkü hiçbir kadın kendisinin erkekten
üstün yaratıldığına inanmıyor. Erkeği dünyaya getiren büyütüp besleyen onu var
eden hiçbir kadın erkekten üstün olduğunu kabullenmiyor.
Engel kim mi? Tabi ki erkekler değil. Kendi yarattığını
kabul etmeyen kadınlar.
Tersten söyleyeyim. SCS kadın konusu olmasaydı da erkeğin
elinde olsaydı şimdi tüm Dünya’ya ulaşmış Dünya’da savaşlar bitmiş ADALETLİ BİR
DÜNYA’nın mümkün olduğunu tüm insanlık görmüş olurdu.
Heyhat. Maalesef SCS kadınların anlayabileceği ve takip
edebileceği bir konu. Böyle olunca da aptallaştırılmış kadınları elinden
kaçırmak istemeyen erkekler konuyla ilgilenmiyorlar.
Kadınlar ise kendinize güvenin diyen benden kendi
kızlarım dahil öcü görmüş gibi kaçıyorlar. Çünkü sorumluk almak kolay değil.
Aptal aptal yaşamak ise çok ama çok kolay.
Saygılarımla