Bozuldukça insan,
acır içim, örselenir yüreğim!
Ey yüce Rabbim! Kanunlarını en dip
derinliklerine dek tertil, tedebbür, tezekkür, taakkul ile okumuş, anlamış ve
idrak etmiş biri olarak ya da naçizane öyle sanarak düşünen biri olarak yekpare
insanlığın gözleri önünde belki de insanlığın bugüne dek hiç şahit olmadığı bir
soykırım tahakkuk etmektedir ve yekpare insanlık bu soykırımı münhasıran
müşahedeyle iktifa etmektir. Böyle yapması da tamamen ama tamamen dünya
nimetleri sebebiyledir. Kanunlarına göre asla ve kata, hiçbir sebeple
izlememelidir, izlememesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hiçbir sebep bu
soykırımı izlemeyi masumlaştıramaz. Hesap gününü çok merak ediyorum biliyor
musun Rabbim? Sen, mustazafları, mazlumları, masumları, çaresizleri koru olur
mu? Ve zalimleri kahret! Ama her türlü zalimleri…
Müslümanlar, Müslüman olsaydı,
Siyonist şeytan tek damla kan akıtabilir miydi?
İnsan; insan ve insanlık düşmanı
Siyonist Yahudi’ye lanet okumadan önce, kendisi Siyonist Yahudi olmamak için
direnmelidir. Biz, Siyonist Yahudi gibi olmuşsak, lanetimiz ne kadar samimi ve
dürüst olabilir? Kalbimiz inanmalı önce, eylemlerimize!
Bir kişi, başka bir kişi hakkında,
başka kişilere bir şeyler söylüyorsa, o başka kişiler, başka bir kişiyle ilgili
konuşan o bir kişiye, hakkında söz söylediği kişinin kendisine ne yaptığını
sorsunlar. Hem de detaylı olarak bilgi alacak şekilde sorsunlar ya da hakkında
konuşulan kişiyle birebir konuşsunlar. Eğer, başka bir kişi hakkında konuşan o
bir kişi, hakkında konuştuğu kişiyle ilgili olarak sizi tatmin edemiyorsa
yüzüne tükürün geçin. O kişi bizden diye bakıp, ona inanmaya çalışmayın. Çünkü
böylesi bir şey; hem başkasıyla ilgili konuşanı hem de söylenilen yalana
inananı şerefsiz, namussuz, onursuz yapar. Önemli olan senden, benden, ondan olmak
değildir; şerefli, namuslu, onurlu olmaktır.
İnsan dediğin; şerefli, namuslu,
onurlu olmalı. Şerefiyle, namusuyla, onuruyla yaşamalı. Küçücük bir menfaat
için şerefini, namusunu, onurunu satmamalı. Daima insan kalmalı ve insanlık
için savaşmalı. Hem de yekpare insanlık için olmalı bu savaş, orası, burası,
şurası için değil yani bir taraf değil her taraf için olmalı. İnsan olmayanın
ve insanlık için savaşmayanın da şerefine, namusuna, onuruna tüküreyim,
tükürdüğüm biriyle de işim olmaz. Ve insan olamamışlar, bir tarafta değil her
tarafta bulunurlar. Herkes zannediyor ki, kendi tarafında bulunan kişiler
şerefli, namuslu, onurludur. Böyle bir şey kabil değildir. Ali Şeriati “Erkeğin
şerefi, kadının bekâreti gibidir, gitti mi bir daha geri gelmez” demiş. Tuncel
Kurtiz: “Bugün paranız yoktur yarın olabilir, mevkiiniz yoktur o da olabilir,
fakat bugün olmayan şerefiniz yarında olmaz” demiş. Ve şeref, namus, onur varsa
mutlaka hissedilir, hissedilmeyen şey de zaten yoktur.
Biz, güya insanlar olarak, boş boş konuşmaya
alışmışız. Sadece konuşuyoruz. Süslü laflar ediyoruz. Edebiyat yapıyoruz
diyecem de, edebiyat mefhumuna ihanet olacak. Çünkü edebiyat yapabilen biri
edebiyattan anlayan biridir, edebiyattan anlayan da boş konuşmaz. Boş konuşan
da edebiyat yapıyor olmaz. Eylem yok ama konuşma çok. Çünkü eyleyecek yüreğimiz
yok. Boş konuşmak kolay geldiği için ancak onu becerebiliyoruz. Çünkü eylemek,
hamle yapmayı önkoşul kılıyor. Eee boş boş konuşmak varken eylemekte neyin nesi
de mi? Tabi bi de o boş konuşan tipleri adam sanıyoruz, kallavi bir karakter
sanıyoruz. Oturuyor, bir sürü süslü laf ediyor, karşıdakiyle de aynı dünyada
yaşadığı için, kolayca inandırıyor. Tabi mal olana ancak mal olan inanır. Biz,
güya insanlar, maalesef dürüst değiliz. Karaktersiz bizdense adamdır,
karakterli olan bizden değilse adam değildir diye bakıyoruz. Haysiyetsiz ve
karaktersiz sefilleriz.
Sevmediğiniz biri olabilir, sizden
olmayan biri olabilir, sizin dünyanızla hiç benzerliği olmayan biri olabilir,
böyle diye, dürüstlüğüne, namusluluğuna, şerefine, onuruna, güvenilirliliğine
zerre söz edemediğiniz birine kötü deyip, onu kötü göstermeye çalışamazsınız.
Eğer böyle yaparsanız, herkes sizi iyi bilse de, herkes sizi dürüst bilse de,
siz ASLINDA namussuz, şerefsiz, onursuz birisinizdir. Her yönüyle, kendinizden
görmediğiniz biri, her yönüyle insansa ve siz onu düşürecek tek bir şey
bulamıyorsanız, ona iftiraya tevessül edecek, onu yanlış ve kötü biri olarak
tanıtmaya çalışacak kadar alçalmamalısınız. Hiçbir kimse, birilerinden olmak zorunda
değildir. İnsanların, kendi adalarında, kendi duyguları ve düşünceleriyle baş
başa yaşamak gibi bir hakları ve hürriyetleri de vardır.
İnsanlık ailesinin bireyleri olarak;
varlığıyla onur duyduğumuz ve dilimize pelesenk ettiğimiz değerlerimiz
eylemlerimizde görülmüyorsa ve münhasıran dilimizde kalmışsa, ellerimiz kul
hakkına ve harama uzanıyorsa, midemiz haram dolmuşsa ve giren helali de
zehirliyorsa, dilimizden yalan ve iftira akıyorsa, vicdanımız kuruyup
çoraklaşmışsa ve çatır çatır çatırdıyorsa, kalbimiz kötülüklerle ve günahlarla
kararmışsa, gövdemiz iskeletini kaybedip adeta bir et yığınından farksız
kalmışsa, adalet terazimiz şaşmışsa, varlığımız kötülük ve zulüm olmuşsa,
kuvvetimiz ne olur? Dünyalık her pislik manevi kuvvetimizden çalmıyor mu?
Manevi kuvvetimiz tükendiğinde hangi düşmana direnebiliriz? Siz, Siyonist
şeytanın ve ardında duran Toni ve Coni şeytanlarının rastgele mi bu kadar
pervasız olduğunu sanıyorsunuz? O zaman tam anlamıyla malsınız.
İnsanın, insanlığın düşmanlarını ve
katillerini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız, unutma! Birgün,
mutlaka, insan gibi ve insanca yaşanacak dünyayı, insanlığın kanlarıyla
yoğrulmuş yeryüzü toprakları üzerinde kuracağız, masumlar, mazlumlar,
mustazaflar olarak. Mutlaka! Hiçbir zalim ama hiçbir zalim, rengi, dili, dini,
ırkı ne olursa olsun hiçbir zalim, ne güneşin doğuşunu ne de doğan güneşin yekpare
insanlığı ısıtıp, ışıtmasını engelleyemeyecek. İnancımızın nasıl kavi,
kuvvetli, sağlam olduğunu birgün tüm dünya görecek. Besinimiz, acılarımızdır!
Ey insan görünümlü vahşi, zalim,
alçak yaratık! Her kim olursan ol, nerede yaşarsan yaşa, nasıl yaşıyor olursan
ol, dünyalara sahip olsan da, çelik zırhlarla kuşansan da hesabın çok şedit
olacak. Nerede, ne zaman, nasıl olacaksa olacak ama yemin ederim hesabın çok
şedit olacak. Acılarla kıvranacak, ateşlerde yanacak, domuz gibi böğürecek, sürüm
sürüm sürüneceksin. Çürüksün, pisliksin, düşüksün; sağlamlaş, arın, kalk! Bunu
unutma! Ya dön ya da devam et ve hak et geber.
Tüm topraklarında, vicdanın,
merhametin, ahlakın, adaletin, şerefin, onurun, haysiyetin, namusun, cesaretin,
erdemin, değerin çürüyüp koktuğu; düzenbazlığın, sahteliğin, riyakârlığın,
yalanın, talanın, haramın zirve yaptığı bu dünyadan tiksiniyorum. Yemin
ediyorum tiksiniyorum. İnsan denilen yaratık, daha dünyadayken ölmüş, çürümüş,
kokmuş. Ve bu çok kötü, iğrenç, tiksinti verici. Çünkü her yerden ama her
yerden yaşanmaz kılan iğrenç, rezil, tiksinti verici, kötü bir koku fışkırıyor.
Allah deyince sızlamayan vicdandan,
korunmayan dilden, hissetmeyen kalpten, merhamete gelmeyen yürekten, yaşarmayan
gözden, titremeyen gövdeden korkarım. O zalimin ta kendisidir. Korkun! Zira
zalimdir ki, kendinden başka kimseyi düşünmez. Düşünsen de düşünmez, üzülsen
üzülmez, ölsen de gam etmez. İnsanlık ağlarken, gülen odur. Ölürken insanlık,
yaşam planları yapandır o. Vicdanı varmış sanırsın, merhametini göremezsin.
Öyle ki, vicdanın mayasıdır merhamet. Ya da merhamet yoksa vicdan diye bir şey
hiç olmamıştır zaten. Düşersin, çiğnemekten çekinmez. Tam da acıyan yerinden
vurur. Kabuk bağlamışsa yaran, sıyırır atar o kabuğu. Mühim olan dilin Allah
demesi değil, kalbin Allah demesidir, aklınla Allah’a iman etmen değil,
kalbinle Allah’a iman etmendir. Zaten en büyük zalimler güya aklıyla iman edip,
dilinden Allah’ı düşürmeyenler değil midirler?