‘’Ey insan! Şerefli varoldun şerefli yaşa ve emrolunduğun
gibi dosdoğru ol!’’
İslamcılar yalancısınız, Milliyetçiler yalancısınız,
Kemalistler yalancısınız, Komünistler yalancısınız, Anarşistler yalancısınız,
Cemaatçiler yalancısınız, din adamları yalancısınız, bilim adamları
yalancısınız, akademisyenler yalancısınız, gazeteciler yalancısınız, sanatçılar
yalancısınız. Şerefim ve namusum üzerine yemin ediyorum tümünüz yalancısınız ve
gerçeklerden korkuyorsunuz ve bile isteye, göz göre göre insanlığı ateşlere
atıyorsunuz ve yanmasını seyreyliyorsunuz. Sizler zalimlersiniz! Gerçek ateş
gibi geliyor tümünüze, cılız ve zayıf gövdelerinize kor gibi dokununca
hafakanlar basıyor tümünüzü, bu yüzden gerçeği izah ve izhar edene düşman
oluyorsunuz. Sizler gerçeği öldürmek istiyorsunuz! Yekpare insanlığın gülmesini
istemiyorsunuz, bu yüzden bu minvalde hareket etmekten imtina ediyorsunuz,
çünkü doğru ve dürüst değilsiniz, yalancısınız, eğer ki doğru ve dürüst
olsaydınız yekpare insanlığın gülmesi uğrunda savaşırdınız ve bu yolda kimseyi
ne kendinizden görürdünüz ne de kimseyi kendinize düşman bilirdiniz, münhasıran
gerçek yoldaşınız, yalan düşmanınız olurdu ve sizler behemehâl gerçeğin
bayrağını tutarak yalanın efendilerine karşı savaşırdınız. Cahillersiniz;
bilene düşmansınız, gerçeğe düşmansınız, okuyana düşmansınız, herkes cahil
kalsın ve aptal kölelerimiz olsunlar istiyorsunuz, ne söylersek inanılsın
istiyorsunuz. Yalanlarınıza inanmayanı ateşlerde yakmaktan imtina etmiyorsunuz.
Sizlere inanan, Allah’a inanandan daha muteber yanınızda. Gerçeğe karşı, Hz.
İbrahim karşısında ki Nemrut, Hz. Musa karşısında ki Firavun gibisiniz. Hz.
Musa Firavun’un sarayında beslenip büyüyor ama bilinince yok edilmek isteniyor,
tıpkı bunun gibi gerçekte sizin içinizde duruyor ama siz onu sürekli
örtüyorsunuz, açığa çıkınca da yok etmek istiyorsunuz. Saflıktan, doğallıktan,
masumiyetten ve samimiyetten korkuyorsunuz. Herkes riyakâr olsun istiyorsunuz. Çünkü
riyakârlıktan ve yalanlardan besleniyorsunuz. Her biriniz diğerinizin açığını
arıyor ve kendi açığını, karşıdan bulacağı açıkla kapatmaya çalışıyor. İnsan
olamıyorsunuz, dosdoğru olmaya çalışmıyorsunuz, hayır bunu isteseniz
becerebilirsiniz belki ama istemiyorsunuz. Hiçbiriniz dilinizde olana
inanmıyorsunuz, çünkü dilinizde olan kalbinizde yok ve oradan çıkmıyor. Zaten
inandığınız içinde dilinizden akmıyor, münhasıran sürülerinizi aldatmak için
akıyor dilinizden akan. Zira ruhlarınız sizi terkeylemiş, kalpleriniz kararmış,
vicdanlarınız kurumuş. Şeytanın dostları olmuşsunuz tümünüz. Hiçbir zaman doğru
ve dürüst olmadınız, doğru ve dürüst olanlarınız da vardılar ama yok
gibiydiler. Şerefli varoldunuz ama şerefini yitirmiş düşkünler olarak yok olup
gideceksiniz. Doğru olmayı ateşlerde yanmak gibi gördünüz, bu yüzden de doğru
olmaktansa eğri kalmayı tercih ettiniz. Doğru ve dürüstlerinizi, sizlerinde
efendiniz olan zalim kompradorlar ekarte ediyorlardı, sizleri koydukları yolda
daha rahat yürüyün ve kendisinin çıkar çarkına çomak sokulmasını önleyin diye. Tümünüz
vahşi ve zalim kapitalizme ve adi kompradorlara çalışıyorsunuz. Yüce Allah
şahit olsun ki, kapitalizme çalışıyorsunuz. Bu yüzden de doğru ve dürüst
olmanız muhal ender muhal kalıyor. İstemiyorsunuz ama isteseniz de
olamıyorsunuz, dünya tatlı geliyor, haram da olsa daha fazlası tatlı geliyor.
Bu yüzden de tatlı olana şerefinizi ve gerçeği satıyorsunuz. Haramı, hakkınız
olmayanı seviyorsunuz. Dillerinize pelesenk ettiğiniz ve kahir ekseriyete tesir
eden olgularla peşinizde sürüler oluşturdunuz ve o sürüleri yalanlarınızla
güttünüz. Siz bilerek yalan söylüyordunuz, sürüleriniz bilerek yalanlarınıza
inanıyorlardı. Siz zalim oldunuz, onlar da zalim oldular ve iki tarafta neyin
ne olduğunu biliyordu ama dünya nimetlerine meftunluk yalanların sürdürülmesine
yol veriyordu. Niye bu dünya tamusal bir görünüm arz ediyor ve hep böyle
gidiyor? Çünkü uhuvvet, muhabbet olsun istenmiyor, bu kasten böyle isteniyor.
Çünkü uhuvvetin ve muhabbetin tüm oyunları bozacağı düşünülüyor. Öyleyse herkes
birbirine düşman olmalı diye düşünüyorlar efendileriniz ve sizler de düşmanlığı
körüklüyorsunuz yani önünüze atılan kemiğin bedelini ödüyorsunuz, maşalığın
icabını ifa ediyorsunuz. Öyle ya, bu dünyada konforlu yaşamanın bir bedeli
vardır, milyonluk yatların, devasa katların, görülmemiş saltanatların bir
bedeli vardır ve o bedeli ödemek zorundasınız, bunu istiyorsanız ve
istiyorsunuz, ödüyorsunuz, alıyorsunuz. Mezellet ve meskenet içinde
yaşıyorsunuz ama farkında değilsiniz ya da farkında değilmiş gibi yaşıyorsunuz.
Dışarıdan bakınca görkemli odun kütükleri gibisiniz, imreniliyorsunuz ama içi
boş odun kütükleri gibisiniz. Kalıbınız cazibeli ama içiniz tefessüh etmiş, leş
gibi kokuyor. Kokuyorsunuz, insanlığı da, dünyayı da kokutuyorsunuz. Veyl olsun
tümünüze! Yıkılsın insanı ve insanlığı öldüren sömürü düzeniniz, kahrolsun
cahil ve zalim efendileriniz; varolsun ölümsüz gerçek, yaşasın büyük insanlık!