Şahane bir bahar günü öğleden sonrasıydı. Nazmi, can dostlarından biriyle buluşacağı çay bahçesine girdi. Az önce çantasına su sıçradığı için, kendi eseri olan iki kitabı, ıslanmasın diye çıkarıp çantasının yanına koydu. Bu arada çayı geldi. Çayını içerken yanına birisi yaklaştı. Karşısındaki sandalyeye dayanmış sırıtarak tanıdık biri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor,ağzında;
-Beni tanımadın mı? gibi bişeyler geveliyordu.
Nazmi,
-Tanımalı mıyım? diye sordu.
Karşısındaki kendini tanıttı:
-Ben İsracil Çardak, sen de Nazmi Cömert.
Nazmi, çaresiz, Fakülteden arkadaşı İsracil’i tanımak zorunda kaldı. El sıkıştılar. Nazmi, yeni gelene, “otur” falan demediği halde, İsracil,
-İki dakika oturayım, dedi.
Nazmi, “iyi, çabuk kalkacak” diye içinden sevindi.
Şimdi, “İsracil mi, bu ne biçim isim?” diye sormayın. Hikâyelerde olabiliyor. Nitekim bu hikâyenin gerçek kişi ve olaylarla bir ilgisi yok. Zaten, böyle gerçek bir kişi olabilir mi? Okuyunca siz de olamaz diyeceksiniz. Öykü tamamen yazarın hayal gücünün ürünüdür.
İsracil, anlatmaya başladı. Çok iyiymiş, çok çalışıyor, koşturuyormuş, bu koşturma onu mutlu ediyormuş. Çocukları yurt dışındaymış. Bu, onları keyiflendiriyormuş. Eşiyle, yılda en az bir kere çocukların yanına giderlermiş. Bilet paraları çok pahalıymış, yüz bin liranın üzerindeymiş ama sorun yokmuş.
Nazmi, sessiz ve yorumsuz dinliyordu. Konuşmuyordu. İsracil bişey sorarsa, kısaca cevaplıyor, yine susuyordu. Arada, can sıkıcı sessizlikler oluyordu.
İsracil, bir süre konuşmayı kesip cep telefonuyla meşgul oldu.
Sonra yeniden anlatmaya başladı.
-Seninle en son Lalapaşa’da görüştük.
Bu görüşme üzerinden otuz yıl kadar geçmişti. Nazmi, hatırlattı:
-Burada da görüştük.
Nazmi’nin söylediği görüşme üzerinden bile yirmi beş yıl geçmişti.
-Onu hiç hatırlamıyorum, dedi İsracil.
Nazmi de,
-Boş ver, çok zaman geçti, diye üzerinde durmadı.
Lâkin İsracil anlatma arzusuyla kıvranıyordu. Şimdiki işinde ne kadar iyi olduğunu, çevresinin ne kadar genişlediğini, arkadaşlara ve çevresine ne kadar yararlı olduğunu, işinin kendisini ne kadar mutlu ettiğini anlattı. Veeeeee,
-Bütün bunlar senin sayende, sen o günlerde beni yönlendirmeseydin, şimdi bu konumda olmazdım. Kim bilir nerede olurdum?
Nazmi,
-Bak, hatırladın, bunları bu şehirde görüşmüş, yapmıştık ama önemli değil, dedi.
İsracil.
-Öyle deme, senin yönlendirmen, senin desteğin sonucu buralara geldim.
Nazmi,
-Ben hiç öyle düşünmedim, dedi.
İsracil,
-Yok yok, yaptığın işi küçümseme, çok önemli bir destekti, dedi.
İsracil, destek konusunda bu kadar ısrar edince, Nazmi dayanamadı:
-Madem benden bu kadar destek gördüğünü söylüyorsun, kitap yazdığımı da biliyorsun, biraz önce, sen de dile getirdin, o vakit, gördüğün destek karşılığında kitaplarımı alarak bana destek vermeyi hiç düşünmedin mi?
-Düşündüm fakat nefes alacak vaktim olmuyor!
-Yani, alışveriş yapmaya zamanın mı yok?
-Evet, dedi İsracil, alışverişe zamanım yok.
İsracil öyle deyince, Nazmi, masadaki kitapları eline alıp, İsracil’e doğru uzatarak,
-O zaman benden satın al, dedi.
İsracil,
-Desteği parayla mı ölçüyorsun? Dedi.
Burada, Nazmi’nin aklına, “Eeee, biraz önce, alışveriş yapmaya zamanım olmuyor diyen sen değil miydin? İşte kitaplar ayağına gelmiş!” demek gelmedi. Onun yerine,
-Tamam, ben sana vereyim, sen eleştirilerini ilet, dedi.
İsracil,
-Eleştiri benim işim değil, dedi.
Nazmi,
-Eleştirme, görüşlerini bildir.
İsracil, yeniden döndü:
-Desteği bununla mı ölçüyorsun?
Nazmi,
-Neyle ölçeyim, vefa duygun bu mu?
İsracil,
-Vefanın bunla ilgisi yok!
Nazmi,
-Deminden beri övüyorsun, destekten bahsediyorsun, sende vefa da yok, samimiyet de!
İsracil’in oturacak, Nazmi’nin yüzüne bakacak hali kalmamıştı. Kalktı, kaçar gibi uzaklaşırken, “Yanına hiç oturmadığımı kabul et” dedi.
Nazmi saatine baktı. “İki dakika oturayım” diyen, “nefes almaya vaktim yok” diyen İsracil tam yarım saat oturmuş, çene çalmıştı. Övünme zaafı yüzünden vefasız ve samimiyetsizliğini kanıtlamasa, Nazmi de onun vefasızlığını, samimiyetsizliğini yüzüne vurmak zorunda kalmasaydı daha da oturacaktı.
Biraz sonra, Nazmi’nin buluşmak için sözleştiği can dostu geldi. Yukarıdaki konuşmaları anlattı. Dostu,
-İnsaniyet de yok, deseydin ya dedi!
…
Akşam oldu. Nazmi eve döndü. Yatma vakti yatağa girdi, şükran duygularıyla dolu olarak, “Allah’ım, ne büyüksün!” diye düşündü ve uykuya daldı.
x x x
ÖNERİLER
Yüzeysel ARKADAŞLIKLAR
Yerine, CANDAN BİRKAÇ DOST
DİKKAT: Bu uzun bir yazıdır. Sonuna kadar okumadan kızmayın, yargılamayın, hüküm vermeyin. Sonuna kadar okuyun önce, ondan sonra boynum kıldan ince.