Yiyip-içme iştahı…
Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, zengin, fakir, sporcu, sanatçı, işli, işsiz hiç fark etmiyor…
İnsanlar, kendilerini durduramıyor!
Otururken, ayaktayken, yürürken eller, ağızlar hep yiyecek-içecekle dolu…
Sofralar gereğinden çok fazla yiyecek-içecekle doldurulmuş…
Hz. Peygamber’in, “doymadan kalkın” hadisini hatırlayan, hatırlatan, uygulayan yok! O hadisi kimse görmek, duymak istemiyor… Hatta o hadise inanan yok.
Doymadan kalkmak ne kelime?
Doyunca bile kalkamıyorlar… Midenin doyması, dolması yetmiyor… Gırtlağa kadar olmalı!
Karınlar doyuyor, gözler doymuyor!
Bu kadar yiyecek-içecek bolluğunda, çeşitliliğinde, mideleri doldurmak “amaç” haline geliyor… Sanki mideler, ağızlar hiç boş kalmamalı!
Şuursuzca tüketiliyor!
Ne?
Ekmek, hamur işi, yani karbonhidrat, yani gluten…
Tuz…
Şeker…
Yağ…
Hormon, katkı maddeleri, tarım ilaçları, mikroplastikler…
Obezite başlı başına devasa bir dert… Fakat sorun sadece obezite değil! Obez olmayanlarda da şeker, yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, mide ağrıları, gastrit, ülser, dolaşım ve boşaltım bozuklukları yayıldıkça yayılıyor.
Aile hekimlikleri, hastaneler dolup taşıyor…
Torba torba ilaç vazgeçilmez hale geliyor…
Bu ilaçların yan tesirleri başka başka hastalıklara yol açıyor.
Böylece, kişisel ve toplumsal bir kısır döngüye giriyoruz: Aşırı yemek-hastalıklar-ilaçlar-onların yan tesirleri-yeni hastalıklar-yeni ilaçlar-aşırı yemek…
Youtube’da, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun, “Karaciğerin bedava ilacı” adlı bir videosu var. Karaciğerin, kalbin, böbreklerin, midenin bedava ilacı: Yememek. Ye-me-mek! Aç kalmak! Mideyi doldurmamak!
…
Bu yazdıklarımızın bir faydası olur mu?
Hayır, olmaz…Olmadığı tecrübeyle sabit!
Bizimki, “sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok” hesabı, yanık Fuzuli’mizin ruhu şad olsun.
Bir de arşive yazıyoruz. Arşivde bulunsun diye… Sırası gelirse, biz, vaktiyle yazmıştık, uyarmıştık diyebilelim diye!
x x x
İLGİLİ YAZILAR
SADİ'DEN SAĞLIK VE MUTLULUK SIRLARI