YAPMAMAYI YAPAMAMAK...

Özgür DENİZ - 13.10.2024

Olan bitenler muvacehesinde bir insan olarak ciğerlerim sızladığı için yazmak zorunda kalıyorum. Çünkü yazmamayı yapamıyorum. Yaşamak için yazmak zorundayım. Laf olsun diye söylemiyorum. Belki bir alışkanlık, belki bir sorumluluk, belki insan olmaklığın zaruri neticesi yahut insan olmanın önkoşulu, belki kutsal bir ödev. Dayanamıyorum zira. Yoksa bir cümle bile yazmam. Zaten çoğu zaman yazsam da, yazdıklarım diri doğsa da hemen ölmek zorunda kalıyorlar. Çünkü hakikati haykırmanın yasak olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Masallara karnım tok, gerçekleri görüyorum, biliyorum, hissediyorum. Hakikati yazamayacaksam da, Kİ YAZAMIYORUM, o vakit niye ve niçin yazayım? İşte öylesine şeylerde de bir iki kelam etmek icap ediyor. Çünkü bir iki kelam etmesen de olmuyor, zira dayanamıyor yürek ve boğuluyor beyin. Doğru olmanın BİLE lanetlik olduğu bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki, bu dünyada doğru yaşamaktan ve hakikati haykırmaktan sonsuz korkuyorum. Her an bir felakete duçar olacakmışım gibi hissediyorum. Ki, hayatım boyunca da daima zararını gördüm. Bu dünya maalesef namussuzların ve yalancıların dünyası. Çünkü doğruluk ve hakikat mevcut insanlığın hazzetmediği bir şey. Ama hepte istediği bir şey. Yani sahtekar ve riyakar bir insanlık dünyasında yaşıyoruz çaresiz. Zira doğru yaşıyorsan ve hakikati haykırıyorsan cehennemden cehennem beğenmek zorundasın. Kaç söz diri diri gömüldü bu yüzden bilinmez. GEÇELİM!

 

Eğer bir kumpassa (değilse zaten umurumda olmaz ve her şeyi hak ediyordur, zira öyle bir ahlaksızlık tolere edilemez bu topraklar için) bu toprağın çocuğu olan birine çok büyük bir darbe vuruldu. Hatta binlerce emekçi ekmeğinden olacak, evine ekmek götüremeyecek. Kendi markamızı yerle yeksan eyledik. Zira ortalıkta doğru ya da yanlış bir sürü bilgi dolaşıyor. Kimse hakikat ne ise onu söylemiyor. Kimse olması gerektiği gibi DOSDOĞRU olmuyor. Hakikati söylemesi gerekenler bile bin dereden su getiriyor ama yine de hakikat şu demiyor. Böyle olunca da her şey birbirine karışıyor ve yalan hakikati boğuyor. Herkes küçük, basit, ucuz, kirli çıkarına göre hareket ediyor, çendan bendeniz durumu öyle görüyorum, hissediyorum. Zaten enformasyon çöplüğünde yaşıyoruz. Şerefli bir basın dünyamız olmayınca doğruyu, gerçeği öğrenmek sırat köprüsünden geçmek gibi bir şey. Acaba yabancı mahreçli şirketleri de tetkik ediyor muyuz layığınca? Şimdi, gerçek nedir bilmiyoruz, zaten bilinse şaşılır, eğer gerçekten domuz eti yoksa, yapılan şey insafa, vicdana sığar mı? Çalışan emekçilere yazık değil mi? Ki, zaten yapılan iftira olmuyor mu o vakit ve iftira atmak, insan olana yakışır mı? Biz nasıl insanlar olduk? Biz nasıl yetiştik, kim yetiştirdi bizi? Nasıl bir ahlakla yoğrulduk? Nasıl bir hak, hukuk, adalet telakkisine malikiz? Biz iki dünyalı insanlar olduğumuzu düşünürken, ikinci dünyada nasıl hesap vereceğimizi hiç düşünüyor muyuz? Gerçekten biz nasıl insanlarız ya, kim yetiştirdi bizi, hangi ahlakla yetiştik? Zerre hicap duymadan başkasının hakkını yemeyi nasıl sindirir olduk? Elimizi vicdanımıza koymadan, ne zaman iftiralara göre hareket eder olduk? Hatta nasıl kolayca iftira edebilir hale geldik? Biz gerçekten nasıl insanlarız ya? Yani bir kötülük yaparken hiç mi yüreğimiz sızlamıyor, hiç mi vicdanımız rahatsız olmuyor? Biz yaşadığımız dünyadan ve insanlığın içinde bulunduğu halden gerçekten memnun muyuz? Hiç yalnız başımıza (kendimize) kalıp hayatımızın muhasebesini ve murakebesini yapıyor muyuz? Kendimizi, ailemizi, çevremizi, şehrimizi, toplumumuzu ve yekpare insanlığı düşünüyor muyuz, sorguluyor muyuz? Hakikaten dünyanın ve insanlığın içinde bulunduğu durumdan memnuın muyuz? Her şey normal mi sizce insanlık dünyasında? Soykırımlar, katliamlar, zulümler, adaletsizlikler, yağmalar, vadanllıklar, ahlaksızlıklar, karanın havanın denizin zehir kusması, tüm bunlar gerçekten normal mi yani? Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Hiçbir şey umurumuzda değil mi yoksa? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı? Hani insanlığa DOSDOĞRU olmaları, ADALETİ ayakta tutmaları ve ADİL ŞAHİTLER olmaları söylenmişti? Olabildik mi? Biz İNSAN olabildik mi gerçekten? Olman gerektiği gibi olmazsan milyarlarca da olsan farketmez, selde sürüklenen çöpten farkın olmaz…!

 

Tarih: 13.10.2024 Okunma: 83

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?