ATSIZ, TÜRKİYE’Yİ İNGİLTERE’YE ŞİKÂYET Mİ ETTİ?

İsmail Hakkı CENGİZ - 28.11.2024

Evet, etti! Hem de açıkça! Atsız’da gizli saklı bişey yok. Şikâyeti(!), önce, çıkarmakta olduğu Ötüken Dergisi’nde yayımladı, sonra da MAKALELER -VI- başlıklı kitabının 175’nci sayfasına koydu.

Atsız’ın dilekçesi şöyle:

 

İNGİLTERE KRALİÇESİ II. ELİSABETH’E DİLEKÇE

 

Majeste,

Ciddî bir arıza dolayısıyla 21 Haziran 1965 günü görevime gidememiş ve mensup bulunduğum daireye bildirerek doktor istemiştim. Mensup bulunduğum dairenin resmî kâğıdı 22 Haziran’da, bana gelmesi gereken doktorun eline geçtiği hâlde, bu doktor 25 Haziran günü öğle vaktine kadar muayeneye gelmediği için doktorun amiri bulunan Kartal Kaymakamlığına dilekçe yazıp elden göndererek gelmeyen hükümet doktoru yerine belediye doktorunun yollanmasını istemiş ve derhal gelen belediye doktorunun muayene ve raporundan sonra da görevini yapmayan hükümet doktorunu Sağlık Bakanlığına şikâyet etmiş, insanların sağlığına karşı bu kadar kayıtsız kalan doktorun cezalandırılmasını istemiştim.

Sağlık Bakanlığı dilekçeyi işleme koyarak incelemeyi yaptırdı. İfadeler alındı ve nihayet, İstanbul İl İdare Kurulu 27 Ekim 1965’te toplanarak kararını verdi. Karar göre dosyada, mahut doktorun mahkemeye verilmesine yetecek kadar delil yokmuş.

Bir hastanın muayenesine üç gün gitmemeyi suç delili saymayacak kadar iz’an ve idrakten mahrum bir kuruldan ve onlara bu mevkileri veren hükümetimden ümidi kestiğim için devletimin müttefiki olan ve Osmanlı Hanedanlığından sonra en asil bir hanedanın idaresinde buluna İngiltere’nin kraliçesi siz majestelerine başvurmak zorunda kaldım.

Bu şahane kararı veren İstanbul İl İdare Kurulu Vali yerine, Vali Muavini Ekrem Gönen’in başkanlığında, Hukuk İşleri Müdürü Muzaffer Çağlar, Defterdar Vekili Semih Atabey, Bayındırlık Müdürü Hamdi Tekiner, Sağlık Müdürü Vekili Doktor Mehmet Bulgan, Veteriner Müdürü Hasan Ertan’dan kurulmuştur. Kurulda bulunması gereken Milli Eğitim Müdürü Halis Kurtça ile Teknik Ziraat Müdürü Necati Arat o günkü toplantıya katılmamışlardır.

Tamamıyla hukukî bir mesele olan böyle bir olayda mühendislerin, doktorların, baytarların, defterdarların karar sahibi olması bize ait olan garabetlerden bulunmakla beraber, görevine gitmediği eldeki dilekçelerin ve resmî kâğıtların tarihleriyle yüzde yüz açığa çıkmış olan bir doktorun suçlu olduğunu böyle yüksek öğrenim görmüş, yüksek memurlar değil, alelade insanlar hatta Sovyet Rusya vatandaşları bile anlayabilirdi. Fakat yıllardır kafalar ters işlemeye alışmış olduğu için bu yüksek memurlar bu kadar açık ve seçik olayda doğru bir karar varmak erdemini gösterememişler, gülünç olduklarını bile anlayamamışlardır.

Bu müdürlerin aradıkları delil acaba benim ölmem gibi bir şey miydi? Bu soru kendilerine sorulsa hiçbir cevap veremeyeceklerine, yalnız soranın yüzüne koyun gibi bakacaklarına Majestelerini temin ederim.

Bir insanın kendi hükümetinden bu kadar bezgin ve umut kesmiş olarak, müttefik de olsa, bir yabancı devletin hükümdarına başvurmasındaki ağırlığı bütün acılığı ile tadıyor ve hatta bazen ‘ben Türk devletinin değil de acaba Hitit devletinin mi vatandaşıyım’ diye şüpheye düşüyor ve belki hükümetimi uyarır da doğru bir davranışa sebep olurum diye bu acılığa katlanıyorum. Çünkü bizim hükümetlerimiz o kadar konukseverdirler ki kendi vatandaşlarından yüz binlercesini kaale almadıkları herhangi bir arzusunu bir yabancının, hele Majesteleri gibi en yüksek mevkide bulunan asil bir şahsiyetin işaretiyle yerine getirmekte asla kusur etmezler.

Var olduğunu işittiğim İnsan Hakları diye bir beyannameye benim hükümetim de imza atmış, Afrika’daki Zencilerin hakları söz konusu olduğu zamanda da imzasının şerefini yerine getirecek davranışlardan geri kalmamış fakat kendi vatandaşlarından birinin sağlık hakkını apaçık hiçe sayan bir memuru suçsuz bulmuştur.

Memleketimizde adaletin eksiksiz ve katıksız olarak yürürlükte bulunduğunu işitiyorum. Türkiye’deki bazı Amerikan subaylarının Türk vatandaşlarına karşı işlediği suçların Amerikan mahkemelerinde görülmesi hakkındaki anlaşma gibi, haksızlığa uğrayan bazı Türklerin de İngiliz idari makamlarına başvurmasını sağlayan bir anlaşma bulunsaydı yukarıda adı geçen müdürleri derhal şikâyet eder hatta Türk elçiliğinden hiçbir kolaylık görmeyeceğimi bildiğim halde Londra’ya kadar da gelirdim. Bu imkânlar olmadığı için böyle bir dilekçe yazıyor ve isteğimin kabul edilmesini rica ediyorum.

Majeste,

Sizden istirhamım şudur: Sevimli Başbakanınıza direktif vererek dışişleri kanalı ile Türkiye’den, görevini yapmayan doktorun cezalandırılmasını ve bu derece laubali doktoru suçsuz bulan müdürlerin işlerine son verilmesini isteyiniz. Bu istek İngiltere’nin de menfaatine uygun düşecektir. Çünkü akılları kafataslarının çok uzağına fırlamış memurlarla idare edilen Türkiye nihayet Tanrı’nın da sabrını taşırıp batarsa; bu ulu ve kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanmış gövdenin batışı birkaç düzine kobalt bombasının patlamasıyla eşit bir sarsıntı yapacak, bu sarsıntı ile yalnız Türkiye değil, bütün dünya yok olacaktır.

ATSIZ (Süleymaniye Kütüphanesinde Görevli Öğretmen)

Ötüken, 16 Aralık 1965, Sayı: 24

 

 

Merhum Atsız’ın şikâyet dilekçesini okudunuz. Bu açık dilekçeyi yazarak Hoca, ne demek istemiş? Takdir sizin!

Şu kadere bakın, yukarıda anlatılan olaydan 56 yıl sonra, bizim de başımızdan benzer bir olay geçti. Biz de doktoru, sonra o doktoru inceleyen doktoru şikâyet ettik. Sonuç, 56 yıl önceki sonuca o kadar benziyor ki! Ne yapsak? Biz de canımızı yakan doktoru, sonra diğer doktoru, sonra onu inceleyen profesörü NATO’ya mı şikâyet etsek? Yoksa Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Kurulundan daha mı çabuk ve adil sonuç alırız?

x   x   x

İLGİLİ YAZI

PARK HAYAT Hastanesi Yönetimi Hayranlık Uyandırıyor!

 

NOT: Yazıya yapılan yorumlar bölümünün sonunda, şikâyetin akıbetini okuyabilirsiniz.

 

[email protected]

Tarih: 28.11.2024 Okunma: 60

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?