ABD’de Donald Trump 20 Ocak 2024 ‘de yemin ederek 47. Devlet başkanı olarak göreve başladı. Dört yıl sonra bu göreve ikinci defa seçildi. Aynı zamanda son görev süresi kendisi, ülkesi ve dünya için çok büyük önem taşımakla beraber başka anlamlar da taşımaktadır. Kasım 2024 yılında yapılan seçimlerde D. Trump, mevcut müesses nizam tarafından yapılan tüm engelleme ve yargı davalarına rağmen sanayii ve ileri teknolojik grupların desteği ve Yeniden Büyük Amerika sloganı ile seçimleri kazanmıştı. Biden döneminde uygulanan ekonomik politikalar sonucu işçi sınıflarında yaşanan oy kaymaları ve gelir dağılımında artan eşitsizlikler sonucu toplumun alt kesimlerinde popülizme kayma yaşanmasını doğurmuştu. Bu toplumsal ortam beraberinde D. Trump gibi süper zengini iktidar yapmakla kalmadı ve beraberinde E. Musk ve M. Zuckerberg gibi güç odakları ile beraber oligarşik yönetici elit sınıfı yarattı. Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koymaktan sakınmayacak olan ve olağanüstü sayılabilecek servete ve teknolojik güce sahip Donald Trump liderliğindeki bu egemen oligarşik yapı, ABD’de devleti ele geçirme tehlikesini de beraberinde getirmiş gibi gözüküyor.
Dünyanın artık ABD’de otoriterleşmenin artması sonucu faşizmin farklı bir yansımalarını görme tehlikesini göreceği günler uzak değil gibi gözüküyor. Mevcut düzendeki demokratik unsurlar zamanla aşınmakla kalmayacak ve ABD imparatorluğunun sonu başlamış olacaktır. Doğal olarak dünyanın geri kalanı da bu otoriter süreç ve beraberinde getirdiği kültürel yozlaşmadan payını almakta gecikmeyecektir.
Trump yönetime gelmeden seçimleri kazandığında Kanada’yı hedef alarak 51. Eyalet yapmaktan ve başbakanını vali olarak adlandırmaktan geri kalmamıştı. Koltuğa oturur oturmaz, 01 Şubat 2024 tarihinden itibaren gümrük vergilerini %25 arttırmakla kalmadı, ekonomik olarak tehditlerini devam ettiriyor. Kanada konusunda söylem ve eylemleri sonucunda en yakın müttefiki ve akıl hocası Birleşik Krallık yani İngiltere ile ciddi sorunlar yaşanacak gibi gözüküyor. Fransa’da bu krize dahil olursa hiç şaşırmamak gerekiyor.
Güney komşusu Meksika ile sınır güvenliği, kaçak göçmenler, verilen ticaret açıkları ve Meksika’da ABD ye ait olduğu iddia edilen ekonomik varlıklar nedeniyle büyük bir krize yelken açmış gibi gözüküyor. Donald Trump daha da ileri giderek Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi olarak söylemekten kaçınmamıştır.
Panama Kanalını ülkesinin inşa ettiğini ama şimdi Çin merkezli şirketlerin yönettiğini ileri süren Donald Trump buna izin vermeyeceklerini gerekirse kanalı ilhak etmekten bahsetmektedir. ABD’nin yeni yönetimi önemli bir ticaret yolunu ve kanalı ele geçirip Çin’i buradan uzaklaştırmak istemektedir.
Zengin petrol yataklarına sahip Venezuella ve altın, nikel, platin ve gümüş v.b değerli madenlere sahip Kolombiya gibi devletler Donald Trump ekibinin hedefine şimdiden girmiş gibi gözüküyor.
Orta ve Güney Amerika’da yeni bir Amerikan yayılmacılığını göreceğimiz günler yakındır. Böylece Amerika kıtasında bunalımlı ve gergin bir dönem başlamış bulunmaktadır.
Kuzey yarım kürede Arktik
bölgesinde ABD, Rusya ve Çin arasında büyük güç mücadelesi başlamış durumdadır.
Küresel ısınma sonucu yeni deniz ticaret yollarının oluşması ve Grönland’da
bulunan zengin fosil yakıt rezervlerinin yanında nadir element yatakları
rekabeti oldukça hızlandıracak gibi gözükmektedir. Bölgede bulunan Kanada,
Danimarka (ki adanın fiili sahibi), İzlanda, Norveç, İsveç gibi devletlerin
NATO üyesi olmaları nedeniyle pek söz hakları olası görünmemektedir. ABD bu
sorunu NATO içinde (genişleme politikalarıyla) çözmeye çalışacaktır.
Grönland’daki doğal kaynakların ele geçirilip yeni ticaret yolunun kontrolü ABD’nin
en önemli hedefi olarak dünya gündemine oturmuşa benziyor.
Sonuç olarak ABD’nin Donald Trump yeni döneminde, ‘’Amerika’yı Yeniden Büyük Yapma’’ politikalarıyla Arktik, Atlantik ve Amerikan Kıtalarında gücünün sınırlarını zorlayacağını ve test edeceğini düşünüyorum.
Tabii bu arada Avrupa, Orta Doğu ve Pasifik bölgelerini de unutmamak gerekiyor.
Devam edeceğim